“Türkiye, çözüm sürecinde güçlendirilmesine göz yumulan PKK’nın iç savaş tehdidi ile karşı karşıyadır

5 Kasım 2014 18:26

SDÜ bünyesine yeni kurulan “Türk Yurdu Topluluğu” nun organizesi ile Türkocakları Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı, Tarihçi Prof.Dr.Mehmet Öz, “Tarihten Günümüze Orta Doğu’ya Bakışlar” konulu konferans verdi.

Akademik Danışmanlığını Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Mahmut Bülbül’ün yaptığı Türk Yurdu Topluluğunun etkinliği Pazartesi günü saat 15.30 da Prof.Dr.Lütfi Çakmakçı Kültür merkezinde gerçekleşti. SDÜ Öğretim üyeleri, Öğrencileri, Sivil Toplum Kuruluş Başkan ve yöneticileri ile Isparta Halkının katılımları ile yoğun ilgi gören konferans 2 saat sürdü.Program; Cumhuriyetimizin kurucusu,Büyük Türk Milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk,silah arkadaşları ve Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında  ve Ülkemizin Güney Doğusu’ndaki bölücü Terör eylemlerinde  Toprağa düşen,Hakka yürüyen Şehitlerimize bir Fatiha süresince saygı duruşu ve akabinde İstiklal marşı söylenmesi ile başladı.Konferans öncesi  gösterilen Türkler Belgeseli ve Şehit Sunusu büyük beğeni topladı.Topluluk başkanı SDÜ öğrencisi Uğur Demir’in açılış konuşması sonrası günün konuğu Prof. Dr. Mahmut Öz, özetle şunları söyledi: “1990’larda başlayan yeni dünya düzeni tasarımı özellikle bulunduğumuz coğrafyada yaklaşık üç-dört yıl önce yeni bir aşamaya girdi. Irak ve Suriye’nin, hatta diğer bölge ülkelerinin uzun vadede parçalanması ile oluşacak bir Büyük Orta Doğu Projesi’nin yürüdüğü açık. Tabii bu proje uzayda, boşlukta değil, tarihi, kültürü, inancı, mezhebi, etnisitesi olan toplulukların bulunduğu bir coğrafyada yürütülüyor. O bakımdan da her şeyi “büyük tasarım”ın icadı ve komplosu olarak görmek bizi yanıltır.  Ama, bazılarının ısrarla inanmamızı beklediği gibi bu coğrafyada olan bitenin, İslam topluluklarının tarihten getirdikleri problemlerin sonuçları olduğu, Batı’yı, ABD’yi, İsrail’i suçlamak yerine kendimize bakmamız gerektiği fikri de aynı derecede yanıltıcıdır.

Bu coğrafya zorludur ve Allah’ın bahşettiği imkânları ve varlıkları dolayısıyla da dünyanın gözü buranın üzerindedir. Müslümanlar arasında, etnik, mezhebi, ideolojik görünümlü çatışmaların bugünün değil 1.400 yıllık İslam tarihinin problemi olduğu da doğrudur. Sağlıklı ve sorgulayıcı bir yaklaşımla bu meseleleri almayı gerektirir. Ne var ki, 1990’ların başından günümüze Irak ve diğer Orta Doğu ülkelerinde meydana gelenleri, ondan da önce PKK marifetiyle Türkiye’nin başına açılan gaileyi sadece ve yalnızca iç dinamiklere atfetmek, iyi niyetle yapılıyorsa, hatadır. Bugün de Türkiye’yi, âdeta IŞİD ile PKK/PYD arasında bir tercihe icbar eden son gelişmeleri, ne bölge dinamiklerini ihmal ederek ama ne de uluslararası ve bölgesel güç odaklarının rollerini görmezden gelerek anlayamayız.

Orta Doğu’nun bazı gerçekleri herkesin malumudur: Burada petrol ve su kaynakları üzerinden bir mücadele yürüyor. Burada İsrail’in varlığı ve güvenliği meselesi var ve ABD’nin bölgedeki birinci önceliği budur. Bölgenin I. Dünya Savaşı sonrasındaki siyasi şekillenmesinde petrol ve doğal kaynakların kontrolü, stratejik açıdan Süveyş, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nin durumu büyük rol oynadı. Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise İsrail Devleti’nin kurulması ve yaşaması en az bunlar kadar önemli ve öncelikli hâle geldi. I. Dünya Savaşı sonrası verdiği Millî Mücadele ile Arap toprakları sayılan yerlerden feragat etmek durumunda kalan Türkiye, Musul vilayetini de kaybetti.

1990’larda dünya yeniden şekillendirilirken bu coğrafyada, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleştirilen Sykes-Picot düzenin değişeceği de belliydi. Lübnan ve Filistin sorunlarına, önce Irak eklendi. 2000’lerde ise BOP kapsamında yürütülen faaliyetler, nihayetinde Arap Baharı adı altında Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da çoğunlukla kanlı rejim kavgalarına yol açtı. Bugün Türkiye, bir yandan karşı karşıya olduğu etnikçi-bölücü harekete karşı tedbir almaya çalışırken öte yandan da Irak ve Suriye’de IŞİD ile Peşmerge ve PKK/PYD arasında devam eden savaşta, tercihe zorlanmaktadır.

PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin silahlı unsuru olan YPG’nin IŞİD karşısında uğradığı yenilgiler üzerine Suriye’de yaşayan Kürtlerin Türkiye’ye sığınması sürecinde, Türk devletine müteşekkir olması gerekenler adeta olaylardan Türkiye’yi sorumlu tutmakta ve devleti tehdit etmektedir. Nitekim, hükümet çevrelerinin “çözüm” sürecinde bel bağladığı, “kötü polis Kandil”e karşı “iyi polis İmralı” kod adlı örgüt lideri Öcalan, örtük bir topyekûn savaş tehdidinde bulunmuştur. Örgütün yayın organı ANF'de yer alan habere göre Öcalan, “Sadece Rojava değil, kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkı, buna göre yaşamını şekillendirmelidir.” demişti. 6-7 Ekim olayları ile bir yandan Türk devleti tehdit edilmiş öbür yandan batıda Türkiye’nin seküler, yurtlarını savunan Kürtlere karşı İslamcı fanatik IŞİD’i desteklediği propagandası egemen olmuştur.

IŞİD ile PYD/YPG arasında Suriye’nin kuzeyinde meydana gelen çatışmalar, PKK’nın ve destekçilerinin gerçek niyetlerini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen odaklar, suçluluk psikolojisine girmemiz için bir bombardıman başlattı ve neticede en üst düzeyde bir tavır ve söylem değişikliğine gidildi. Türkiye, bir yandan başta ABD olmak üzere müttefiklerinin IŞİD’e karşı ortak çalışma baskılarıyla öte yandan da “çözüm” sürecinde güçlendirilmesine göz yumulan PKK’nın iç savaş tehdidi ile karşı karşıyadır.

Gelinen noktada, Suriye’deki gelişmeler bahane edilerek çıkarılan olaylar sonucunda, esasen PKK’nın sırf süreç zedelenmesin diye göz yumulan alan hâkimiyetini genişletme siyasetinden duyulan endişenin de tesiriyle, “çözüm süreci” iflas etmiştir. Nitekim yetkili ağızlar, süreci devam ettireceklerini ama süreç uğruna PKK’nın eylemlerine göz yummayacaklarını açıklamak durumunda kaldılar. Bu ise aslında 6-7 Ekim olayları öncesinde izlenen “görmezden gelme” siyasetinin itirafından başka bir şey değildir.

Etrafımızdaki problemlerden bağımsız olarak ele alamayacağımız etnikçi bölücülük meselesinin küresel boyutlarını ihmal etmek, büyük devletlerin bölgeyle ilgili planlarını göz ardı etmek asla mümkün değildi. Nitekim bugünden bakıldığında, bizzat Sayın Cumhurbaşkanının isim vermeden ima ettiği “üst akıl”ın devrede olduğu apaçıktır. Buna, bölgesel odakların-İran ve karşıtı Arap devletleri ile İsrail’in-, kuzeydeki büyük gücün ve AB’nin hesaplarını eklediğimizde ne denli karmaşık ve zorlu bir meydan okuma karşısında bulunduğumuz anlaşılır.

Bu coğrafyadaki aktörlerin ve küresel güç odaklarının planlarını bozmak, en azından bizim aleyhimize olabilecek gelişmeleri tersine çevirmek bu ülkeyi yönetenlerin görevidir. Ortadoğu haritasını yeniden çizmeye çalışanların tasavvurlarının içinde Türkiye haritasının da bulunduğu bir sır değildir. Hükümete ve siyasilere düşen görev toplumsal bütünleşmeyi, milli birliği güçlendirerek bu planları akamete uğratmaktır.

Ortadoğu’yu, sözde demokrasi getirmek yalanıyla kan gölüne çevirenlerin, medeniyetler çatışması paradigmasının medeniyet-içi çatışma boyutunu körükleyerek İslam âlemi içindeki ayrılık noktalarını kalıcı düşmanlıklara çevirme planlarını uyguladıkları açıktır. Müslüman ülkelerin ve devletlerin yöneticileri ise maalesef bütünlüklü, kapsayıcı politikalar geliştirmek yerine mezhepçi ve oportünist yaklaşımların tutsağı olmuş vaziyettedir.

Bu tarihi kavşakta Türkiye, Orta Doğu’daki hiçbir etnik veya mezhebi grupla arasında, ileride telafisi imkânsız bir hasmane ilişki içine girmemelidir. Orta Doğu’nun diğer halkları da bizim din kardeşimiz, akrabamız veya ortak bir tarihi paylaştığımız insanlardır. Bunun yanı sıra, Türkiye Orta Doğu’da Türk varlığının en önemli unsuru olan Türkmenleri hesaba katmayan hiçbir yeni tasarımın kuvveden fiile geçmesine rıza göstermemelidir. Hem Irak’ta hem de Suriye’de bin yılı aşkın bir tarihe sahip olan Türk varlığının idame ettirilmesi, birinci önceliğimiz olmalıdır”.

SDÜ Öğrencilerinin Büyük bir dikkatle izledikleri konferans Soru-Cevap bölümüyle devam etti.Program sonunda Günün anısına hazırlanan Çiçek,Plaket ve Gül ürünleri hediyeleri SDÜ Rektör Yardımcısı Prof.Dr.Süleyman Seydi, Akademik Danışman Prof.Dr.Mahmut Bülbül ve Türk Yurdu Topluluk başkanı Uğur Demir tarafından takdim edildi.

 

 

 

 

Bu haber 945 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...