Isparta’dan 27 kişilik ekip katıldı

13 Kasım 2014 14:01

Saadet Partisi Isparta il teşkilatı 9 Kasım Pazar günü Denizli’de,“Şuurlanma, Çelikleşme, Üretim” amaçlı Seçime Hazırlık Bölge Eğitimleri İl Yönetim Kurul Üyeleri toplantısına katıldı. Isparta İl yönetiminden 23 ve Merkez İlçe Yönetiminden 4 kişi ile birlikte gerçekleştirilen katılımda kişisel motivasyonun ve heyecanın yeniden tazelenmesi katılım yapan diğer misafirler tarafından bir kez daha gerekli olduğunun altı çizildi. 

Toplantıya Genel Merkezden Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Karaman, Birol Aydın, İsmail Akkiraz, Hasan Bitmez, Şerafettin Kılıç, Dinbirder Genel Başkanı Muhittin Yıldırım ve GİK üyesi Oğuzhan Asiltürk katılım yaparak sunumlar ile birlikte katılımcılara “Şuurlanma, Çelikleşme, Üretim” ile bilgilerini aktardılar.

Basın toplantısını Genel Başkan Yardımcısı Şerafettin Kılıç yaparak yerel basın ile birlikte günün programın amacını ve günün gelişen olaylarını paylaştı.

SP Genel Başkan Yardımcısı Kılıç’ın açıklaması şöyle: “

Bugün burada geniş çaplı parti içi bir eğitim semineri için bir aradayız. Bölgesel olarak düzenlenen programı Denizli ilimizde yapıyoruz. Ve bu seminere ev sahibimiz Denizli’nin yanı sıra, İzmir, Muğla, Aydın, Uşak, Manisa, Antalya, Isparta ile Burdur illerimizin teşkilatları da iştirak ediyor. Daha önce ilçe başkanlarımıza yönelik düzenlenen eğitim çalışmasından sonra, bugün il yönetim kurullarımıza yönelik bir çalışma yürütülecek.

Bu seminerde Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcıları Hasan Bitmez, Mehmet Karaman, Birol Aydın, bendeniz Şerafettin Kılıç ile Din-Bir-Der Genel Başkanı Muhittin Yıldırım hocamız eğitmen olarak bulunuyorlar. “Seçime Hazırlık-İl Yönetim Kurulları Eğitimi” adını taşıyan bu çalışma ile seçime daha bilinçli, daha donanımlı bir kadro ile girmek istiyoruz.

Eğitim programımıza başlamadan önce güncel gelişmelerin değerlendirilmesi ve partimizin görüşlerinin paylaşılması adına basın açıklamamıza geçmek istiyorum.

Çözüm süreci diye adı konulan, ama içeriğini Genel Kurmay Başkanının bile bilmediğini ifade ettiği bir ucube süreç başlatıldı. Bu süreç ilan edildiği günden beri uyarılarımızı dile getirdik. Saadet Partisi olarak bu sürecin sonunun bölünmeye kadar varabileceğinden endişe ettiğimizi belirttik. Şimdi bakıyoruz, birden bire adeta tek bir merkezden düğmeye basılmış gibi son dönemde terörist saldırılar artmaya başladı. Çarşıda pazarda sivil kıyafetli güvenlik güçlerimiz şehit ediliyor. Yine yürekler yanıyor, yine ocaklara ateşler düşüyor. Yine şehit cenazeleri uğurlanıyor.

Sözde çözümün bir tarafında iktidar bulunuyor, diğer tarafında terör örgütünden tutun da siyasi yapılanmalarına kadar pek çok örgüt var. İktidar, çözümün başarıya ulaşması için ‘saldırıların sona ermesi’ gerektiğini söylüyor. Karşı taraf olayların daha da büyümesinden, yayılmasından ve her eve ateş düşmesinden kaygılı olduklarını söylüyor. Bir anlamda adeta aba altından sopa gösteriyorlar.

İşlenen cinayetlere ve tahribata rağmen hükümet kanadı hâlâ çözüm sürecinin devam ettiğine inanıyor. Terör örgütünün arkasındaki dış odakların ve kirli ellerin tavırları da düşünüldüğünde, çözüm sürecinden bahsetmenin fazla bir anlamı kalmıyor. Terör örgütü ve yöneticileri kendi iradeleri ile ortaya çıkmadıklarına göre, şimdi kendi kararları ile bu işi sonlandırmayacaklarını tahmin etmek zor değildir.

Bugüne kadar çözüm sadece İmralı’da aranmış, Abdullah Öcalan’a resmi muhatap kimliği verilmiştir. Daha da önemlisi bölge halkı adeta yok sayılmıştır. Çözüm süreci, PKK tarafından yönetilen bir süreç haline gelmiş durumdadır. Hâlâ uyanmamaktayız ve hâlâ batıyla iş birliği yapmaya zorlanmaktayız.

Maalesef iktidar bu süreçte Türkiye’nin tarihsel birikimine yakışır bir yaklaşım ortaya koyamamıştır. Çözüm süreci gibi önemli bir konuyu siyaset malzemesi haline getirmiştir.

Bu noktada en büyük güvencemiz, milletimizin sahip olduğu sağduyu ve tecrübedir. Bu terör planlarına karşı verilecek en güzel cevap, onların kirli oyunlarını boşa çıkaracak bir kardeşlik ve beraberlik sergilemek olacaktır. Çünkü Türk ve Kürt kardeşliği bu topraklarda yeni yetişmiş bir filiz değil, kökü bin yıllara dayanan köklü bir çınardır.

Ülkemize 2014 yılında damgasını vuran bir başka acı gerçek ise iş kazaları oldu. Öncelikle Soma’da yaşanan ve tarihin en büyük iş kazası olarak kayıtlara geçen 301 kişinin ölümüne sebep olan maden faciasının üzerinden sadece 6 ay geçti. Hem maden işçileri hem de toplum büyük bir beklenti ile yapılacak düzenlemeleri beklerken, yaraları sarmayacak, bu köle düzenine ve ölümlü facialara son vermeyecek yetersiz düzenlemeler yapıldı. Ama görüldüğü gibi hiçbir işe yaramadı. Facia yine geliyorum dedi. Ama duyan olmadı. Dün Soma’da yaşanan acı bugün Ermenek’te tekrar yaşandı. Toprağın üstü karın doyurmadığı için yerin altına giren 18 can daha katliam gibi bir kazaya uğradı.

Kazadan sonra gerek maden sahipleri gerekse ilgili bakanlıktan itiraf gibi açıklamalar yapıldı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yaptığı, “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor.” itirafı insanın kanını donduracak cinsten bir açıklamaydı. Yine Bakan Faruk Çelik, “Tüm küçük ocaklar kapatılmalı. Çünkü patronlar hiç yatırım yapmadı.” diyor. İktidar şikâyet yeri değil, icraat yapma yeridir. İnsana sormazlar mı? Neden kapatmadın?

Bir işçi kalkıp “Köpek kadar değerimiz yok!” diyorsa, sistemi baştan itibaren sorgulamamız gerekmez mi? İşçinin hakkı, içinde Allah korkusu olmayan ve ahlak anlayışı bulunmayan patronların insafına terk edilmiştir. AKP hükümetinin taşeronluk sistemi de buna çanak tutmuştur.

Devletin resmî verilerine göre kaybımız 10 yılda 14 bin işçidir. Kaybedilen bunca cana rağmen ne kazalar sona erdi ne de sorumluları bulmak için açılan davalar.

Bugüne kadar ‘katliam gibi’ kazalarda yüzlerce işçi hayatını kaybetti. Ancak sorumlular için cezalandırma sürecinin işlemediği görülüyor. Bakanlardan, ilgili bürokratların yargılanması için izin çıkmıyor. Sorumlular hakkında açılan davalar ise teselli olmuyor. Açılan davalar, bürokratların dokunulmazlığı, bilirkişilerin tutumu, yargıdaki yavaşlık nedeniyle sonuca varmıyor.

Kapitalist köle düzeni ile adeta kanları ve canları sömürülen gariban insanımız,  her dönem olduğu gibi günümüzde de aynı gerekçelerle sömürülüyor.

Ölenler ise resmen öldüğüyle kalıyor. 

Müslümanlığın en kutsal mekânlarından biri olan Mescid-i Aksa, yine çok zor ve acı günler yaşıyor. Geçen hafta 1967’den bu yana ilk defa tamamen ibadete kapatılan mabede, bu kez de İsrail askerleri pis postalları ile girdi, etrafa saldırarak tahrip etti. İsrail, dünyanın sessizliğinden ve seyirci kalmasından aldığı cesaretle Mescid-i Aksa’yı hedef alıyor, Filistin’de soykırım uyguluyor.

Katil devlet İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yaptığı çirkin saldırıya sessiz kalmak, zulmü onaylamak, saldırıya ortak olmak anlamına gelmektedir.

Saadet Partisi olarak başından beri bulunduğumuz çağrıyı yineliyoruz: İsrail sözden değil güçten anlar. Zaten ramazan ayında bile masum yavruları, kadınları acımasızca katleden İsrail için söz çoktan bitmiştir. Bir an evvel İslam ülkelerinden Filistin Barış Gücü oluşturulmalıdır. İsrail’e müdahale dâhil olmak üzere, en ciddi yaptırımlar gündeme alınmalıdır. 

Değilse bütün bir İslam dünyası, İsrail’in yaptıkları karşısında ortaya koydukları sessizliğin ve duyarsızlığın hesabını veremez.

Meclis’teki siyasî partiler, milletimizi birbiriyle kaynaştıracak ortak noktaları beslemek yerine, gerilimci, kutuplaştırıcı, kışkırtıcı bir siyaset anlayışını benimsemişlerdir. Millî Görüş’ün temsil edildiği Saadet Partisi’nin Meclis’te yer alıp hizmetlerine kaldığı yerden devam etmesine ihtiyaç vardır. Biz, bu bozuk düzenin yerine Adil Bir Düzen kurmak için geliyoruz”. 

 

 

Bu haber 913 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...