RESMÎ DİL VE ANADİL MESELESİ

1 Kasım 2012 18:11

Op.Dr.Levent Başyiğit

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

RESMÎ DİL VE ANADİL MESELESİ            

Türkiye’deki liberal ve demokrat etiketini kendisine layık gören bazı gazeteciler Kürt meselesinin aslında Kürtçe meselesi olduğunu, anadilde eğitim ve kamu hizmetlerinde Kürtçe kullanılmasına izin verilmesinin meselenin çözümü açısından hayatî olduğunu savunuyorlar. Gerçekten öyle mi?

 

12 Eylül darbe yönetiminin akıl almaz politikalarından vazgeçileli yıllar oldu. Önce 1980’lerin sonuna doğru Özal, sonra 1990’ların başında Demirel ve İnönü “Kürt realitesi”ni tanıdılar. Kürtçenin kullanılmasının önündeki engeller kalktı. 2000’lerde özel okullar, TRT Şeş ve en son olarak da seçmeli Kürtçe dersleri uygulamaya konuldu. Peki, bütün bunlar PKK’nın eylemlerinin azalmasına, Kürtçü siyasetin Meclisteki temsilcilerinin dillerinin yumuşamasına bir katkı yaptı mı? Cevap, koskocaman bir hayır. Hatta tam tersine terör şiddetini tırmandırdı, bölücü dil giderek keskinleşti. Yarın anadilde eğitim hakkını tanıdık dense, bunun uygulama biçimi ile bin bir türlü itiraz getirilecektir. Çünkü bölücü siyasetin asıl derdi, maksadı, hedefi Kürt kökenli vatandaşlarımızın huzur ve refah içinde yaşaması değildir. Asıl mesele, uluslararası bağlantıları olan bir bölücü hareketin nihaî olarak Türkiye’yi bölmek hedefini hiçbir zaman unutmaksızın Türkiye’nin güçlenmesini, tarihinden kaynaklanan “yumuşak gücü”nü de kullanarak bölgesinde ve dünyada hesaba katılması gereken bir güç odağı haline gelmesini engellemektir.

 

                                                            ANADİLDE EĞİTİM

 

Bu çıplak gerçeği unutmadan ana dilde eğitim meselesi ve Kürtçe konusundaki bazı son gelişmelere bakalım. Şurası asla unutulmamalıdır ki Türkiye gibi bir ülkede adem-i merkeziyetçi bir anlayışla güçlü bir toplum ve devlet ayakta duramaz. Bu coğrafyanın tarihinde beylikler dönemlerinin genel refah ve huzur açısından iç açıcı olmadığının şahidi tarihtir. Türkiye, bin yıldır Anadolu mayasında karılan bir kardeşliğe dayanıyor. Bunu bozmak isteyenler Türkiye’nin Aşil topuğu olarak Kürt yurttaşlarımızı görüyor ve ona göre strateji oluşturuyor. Bugün Türkiye’de hiçbir insan “etnik Türk” olduğu için bir imtiyaza sahip değildir. Çünkü Türk kavramı etnisiteyi değil bütün milleti ifade eden bir kavram olarak algılanır ve devlet tarafından da bu manada kullanılır. Esasen bu tarihte de böyleydi. Cumhuriyetin olmayan bir milleti “ihdas” ettiği şeklindeki şehir efsanesi maalesef sol-liberal ve muhafazakâr-İslamcı muhitlerde fazla alıcı bulmuş durumda. Türk milletinin Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık tecrübesinde Türkçe, en azından Beylikler döneminden başlayarak bir medeniyet dili olarak hakim olmuştur. Osmanlı Devletinin yazışmalarında, dönemin usulleri çerçevesinde diğer ülkelerle yapılan yazışmalar dışında, resmî alanda büyük ölçüde Türkçe kullanmıştır. 1876 Anayasasında da çok-uluslu bir imparatorluk olarak Türkçe’yi resmî dil kabul etmiştir.

 

 Bu tarihî arka plan ve Türkçe’nin Orhun kitabelerinden Kutadgu Bilig’e, Hoca Ahmed Yesevî’den Yunus’a, Âşık Paşa’ya, Sinan Paşa’dan Ahmed Cevdet Paşa’ya uzanan süreçte bir medeniyet dili olarak varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nde de resmî dil ve eğitim dili olmasını tabiî olarak intaç etmiştir. Yani, bu doğal bir gelişmedir, bir dayatmanın sonucu değildir. Bugün bazı çevrelerin Türkçe’den başka Kürtçe, Lazca, Çerkezce gibi dillerde de eğitim yapılması ve kamu hizmeti verilmesi talepleri bu coğrafyanın ne tarihiyle ne de halihazır sosyal dokusuyla bağdaşmayan taleplerdir. Bu topraklarda farklı etnik unsurlar içiçe yaşamaktadırlar. Otuz yıla yakın bir süredir yaşanan etnik fitneye rağmen Kürt kökenli vatandaşların ezici çoğunluğu bölünmeye karşıdır. Yine bunca psikolojik harekâta rağmen, son dönemde yapılan bir araştırmaya göre, toplumun yüzde 75’inin Türk olmaktan “son derecede gurur” duyuyor olması etnikçi ve kozmopolit enjeksiyona mukavemetin devam ettiğini gösteriyor. Burada hassas nokta kendisini Türk olarak tanımlamak, Türk olmaktan gurur duymak değil, Türk olmaktan son derece gurur duymak ifadesidir. Toplumun büyük kısmının, yüzde 90’dan fazlasının ise kendisini Türk olarak tanımladığı önceki araştırmaların ortaya koyduğu bir gerçektir. Böyle bir toplumu ana dilde eğitim uygulamasıyla bölmeye çalışmak beyhude bir çaba olacaktır. Her insanın ana dilini konuşması, kullanması tabiî ki hakkıdır. Ama mesele eğitime geldiğinde aslolan “millî dil”de eğitim yapılmasıdır ve bunu tartışmak bile abesle iştigaldir.

 

son bölüm yarın...                                                                   

Bu haber 718 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...