SDÜ’de Milli bir Tehdit Olarak Paralel Devlet Yapılanması Sempozyumu

17 Aralık 2015 18:26

Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr.  M. Lütfü Çakmakçı  Kültür Merkezi’nde düzenlenen Milli Bir Tehdit Olarak Paralel Devlet Yapılanması  sempozyumunun sabahki oturumuna konuşmacı olarak Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan , Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi Ruhi Abat katıldı. Oturumun moderatörlüğünü  Sabah Gazetesi Köşe Yazarı Ferhat Ünlü yaptı.

Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da demokrasi, hukukun üstünlüğü, fikir ve düşünce özgürlüğünü içselleştiremeyen ülkelerde kargaşanın,  töre olaylarını devam ettiğini belirterek “Ülkemizde yaşanan kaosun,  terörün, ülke güvenliğine  yönelik  yapılanmaların temelinde   Türkiye’de hukuk , demokrasi ve düşünce  özgürlüğünün eksikliğini kabul etmemiz gerekir. Bir dini teşkilatın,  bir devletin içine yerleşerek nasıl ülke yönetmeye kadar hatta güçlü iktidarı devirmeye kadar gideceği mantığını insanlar anlamıyor. Ülkemizi bugünlere getiren ortama bakmak lazım.  Türkiye yakın tarihte hep darbelerle uğraşmış. Asker siyasete sürekli müdahale içinde olmuş. Gerektiği zamanda zorla sokağa çıkarak hakimiyeti kurmuştur.  Bu durumun  insanlar arasında yarattığı  travma var. Gerçekten  halkın seçtiği güçlerin karar vermesi yönünde demokrasi beklentisi var. Bunun paralelinde dünyada  İslam hareketleri şiddet kullanmaya başladı. Batı dünyası 90’lardan itibaren bu hareketlere yönelik tedbir almaya başladı. Buna karşılık şiddete dayanmayan barışçıl İslami hareketler dünyada destek görmeye başladı. 2002 seçimlerinde İslami anlayışa sahip AK Parti iktidara geldi ama rejimin sahibiyim diyen militan güçler onunla iktidarı paylaşmak istemiyordu. İşte böylesi bir ortam, cemaatin yaptığı bir çok şeyi meşrulaştırmıştır. Kendi anlayışlarına göre eğitim faaliyetlerine önem veren iyilik perisi bir halleri vardı. Hoşgörü mantığıyla yanaştılar.  Kendileri  dışındaki insanlara ehli dünya diyorlardı. Kendileri bu dünyadan beklentisi olmadıkları anlayışını dillendirdikleri için destek buluyorlardı. Cemaati bu ülkede insanlar destekliyordu. Devlet yetkilileri bunların çeşitli kadrolara atanmasına da destek veriyordu. Böylesine anlayışta olan bir cemaat bugün paralel devlete dönüştü. Mevcut iktidarın dini duyguları  yüksek insanları  göreve getirme gayretiyle cemaat  mensupları kurumlarda,  makam mevki elde etmeye çalıştılar" açıklamasında bulundu.  Bu yapının bir yandan siyaseti etkilemeye çalışırken, diğer yandan kendi önlerinde duran insanları çeşitli bahanelerle karalamaya başladığını  kaydeden Avcı, sözlerini şöyle sürdürdü;

" Emniyette  sürekli yüksek makamlar elde etmeye çalıştılar.  Buna engel olan yetkilileri  ihbar mektuplarıyla uzaklaştırdılar.  Mevcut iktidara daha yakın cemaat mensubu olmayanları  görevden aldıramıyorlardı. Daha sonra emniyet ve yargı güçlerini birleştirerek komplolara  başladılar. Basit uydurma gerekçelerle  örgütlerle  irtibatları var diyerek komplo kurdular. Bir üst düzey emniyet mensubunu yargılamak için bir takım aşamalardan geçmeniz gerekir.  Özel yetkili  mahkemelerle bu komploları hazırladılar. Emniyet ve  yargıda güce ulaşan cemaat kendi hedefledikleri  operasyonlara  başladılar. Cemaat destekli Ergenekon, casusluk, balyoz gibi onlarca operasyon başladı. Türkiye’de basın bunlara destek verdi. Kirli geçmişle,  Susurluk zihniyetiyle hesaplaşılıyor diye  bunları alkışladılar. Çünkü toplumda bu yönde bir beklenti vardı. Sonra haksız tutuklamalar  başladı. Askeri planların sahte olduğu ortaya çıktı.  Kendi mensuplarını terfi ettirmek için oradaki nitelikli pek çok insanı gözaltına alıp suçladılar. Kendini sevmeyen unsurlara karşı, herkesi tutuklayabilen, herkese her şeyi yapabilen bir anlayışı  ortaya koydular. Cemaat güçlenmişti.  Mevcut hükümetin dış politikası, terör politikası farklı,  cemaatin farklı politikası vardı. Cemaat kendi anlayışını dayatmaya başladı. Toplumu susturduktan sonra  iktidarla karşı karşıya kaldı. Hükümet artık cemaate yavaş yavaş dur demeye başlayınca cemaat hükümeti devirmeye yönelik program hazırladı. 17-25 Aralık operasyonları ve sonrasında aynı anda yapılacak operasyonlarla hükümetin ayakta kalma şansı yoktu. Cemaat yargıyı kullanmayı çok iyi öğrenmişti.  Bu silahın önünde kimse duramıyordu çünkü.  İktidarı alaşağı etmek istedi. Kendilerinin  hesap etmedikleri bir aksama oldu. Yargının  verdiği kararın uygulanmaması  üzerine cemaatin planı aralık alında bozuldu sonra geri dönüş başladı. Türkiye’de dinlenmeyen siyasi parti yok. Mahremiyetine girilmeyen siyasi parti yok. Dinlenmeyen etkin grup yok. Devletin en gizli  toplantısı basına sızdırılıyor. Bu cemaati var eden bu toplumun şartları ve dinamikleridir.  Onların tüm bu tahribatları yapmasını bu ülkenin iç dinamikleri sağlamıştır"

 

Bu haber 710 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...