Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası-2

16 Ağustos 2016 09:55

Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası-2

 Op.Dr.Levent Başyiğit

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren menfur 15 Temmuz darbe girişimi üzerinde herkesin serinkanlılıkla düşünmesi, nedenlerini doğru ve gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi gerekmektedir. Toplumsal bağların gevşediği kitleler arasında duvarlar, hatta husumetler oluştuğu, millet kimliğine aidiyet hissi yerine parti, cemaat, tarikat, etnisite ve mezhep aidiyetlerinin giderek öne çıktığı bir dönem yaşıyoruz. Liberal, sol ve ümmetçi-islamcı aydınlarımız milli kültürü Türk kimliğini ve tarih bilincini kozmopolit-evrenselci bir yaklaşımla gereksiz hatta zararlı sayıyorlar. Eğitim ve kültür hayatında, müfredattan tasfiye ederek, modernlik ve çağdaşlık adına Milli olmayan bir eğitim düzeni kurmak maksadıyla ellerinden gelini yapıyorlar.

Bu zihniyetin etkili olduğu eğitim ortamında yetişen bir gencin, milli ve manevi değerleri önemseyen milli bilinç sahibi bir insan olması, şahsiyetini geliştirmesi genellikle okulun dışında aile ve çevre şartlarına bağlı kalıyor. Böylece devlet, öğrenim konusunda en kritik dönem olan temel ve orta eğitim sürecinde gençleri kendi kaderlerine terk etmiş oluyor. Dini cemaatler ve tarikatlar devletin boş bıraktığı bu alanı yıllardır diledikleri ölçüde kullanıyorlar bu grupların her biri sistemli şekilde okullar, yurtlar, dershaneler açarak becerileri ve gayretleri ölçüsünde genç beyinlere nüfuz etmeye çalışıyorlar. İnsanın fıtratı gereği en duyarlı yanı olan manevi dünyasına, mistik eğilimlerine hitap ettiklerinden, etkili oluyorlar, çoğalıyorlar.

Kişiliğini bu tarz bir merkeze teslim eden, aklını ve vicdanını oraya rehin bırakan, bulunduğu cemaatin kültürel ve sosyal ortamına bağımlı hale gelen bu gençlerin robotlaşmasının en önemli nedeni eğitim alanında hüküm süren bu başıboşluğa önlem almayan, hatta bunu normal sayan siyasi iktidarlardır. Eğitim Bakanlığının adının başında yer alan ‘’Milli’’ sıfatının anlamı doğru algılanıp gereği yapılmadıkça, bugün gündemde olan cemaat grubu etkisiz hale getirilse bile, onun yerine geçmek üzere yarışan başka ‘’Cemaat'ler’’ ortaya çıkacaktır; bunlarda devlet hiyerarşisinden bağımsız kendi hiyerarşik düzenlerini etkili kılmaya çalışacaklardır.

Darbe girişiminin önlenmiş olması tahribatın çok daha vahim boyutlara ulaşmasını engelledi; ama önümüzde vakit geçirmeden çözülmesi gereken çok ciddi sorunlar bulunuyor. TSK bu girişimden ağır bir darbe aldı. Moral ve itibarı ciddi ölçüde zedelendi. 2009 da ki davalar sürecinde yapılan tasfiyelerden kaynaklanan boşluklar tam olarak doldurulmadan bunlara komuta kademelerinde yenileri eklendi. Bu durumun terörle mücadelede zafiyet doğurmaması için acil önlemlere ihtiyaç var. Diğer yandan askerin moral motivasyonunun güçlendirilmesi, göz bebeğimiz olan silahlı kuvvetlerin saygınlığının, onurunun özenle korunması elzemdir.

Türkiye Cumhuriyeti’ne anayasal düzene, demokrasimize karşı yapılan bu saldırının sorumluları, failleri yargılanırken, bunun evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yapılması, bu hususa yargılamanın her safhasında özen gösterilmesi icap ediyor. Çünkü verilecek hükümlerin her açıdan tarihi bir anlamı olacaktır. Bu olmadığı yahut eksik kaldığı zaman nasıl sonuçlar doğuracağını Yassıada mahkemeleri döneminde yaşadık. Kimse bu kritik dönemde iktidara şirin görünmek için durumdan vazife çıkarmaya, kendini yetkili sayarak infaz yapmaya çalışmamalı; buna yeltenenlere anında engel olunmalıdır. Bir başka önemli husus mevcut ortamda yaşanması muhtemel muhbirlik sorunudur.

Kamu kurumlarından, bürokrasiden, üniversitelerden ayıklama yapılması adına ihbar yapılmasını istemek çok sakıncalı bir tutumdur. Devletin kendi imkân ve kaynaklarıyla doğru ve gerçekçi tespitler yapması yerine, bunu görevi ve sıfatı olmayan insanlardan istemek muhbirlik kampanyasına yol açar. Bulunduğu kurumda bazı çalışanlara şahsi yahut fikri nedenlerle karşı olan, onun tasfiyesini sağlayarak kendine yer açılmasını düşünen birçok insanın ihbarcı haline gelmesi, iftiracı olması kaçınılmaz hale gelir. Bu durum bir taraftan mağduriyetlere, haksızlıklara yol açarken, diğer yandan çok tehlikeli kutuplaşmalar, düşmanlıklar oluşturur.

Başbakan Binali Yıldırım’ın silahlı kuvvetlerin yıpratılmaması gerektiğine ilişkin demeçleri, meydanlarda toplanan insanlara itidal çağrısı, her fırsatta sağlanan bu birlik ve beraberlik ikliminin sürdürüleceğini ifade etmesi olumlu bir tavırdır. Bütün yetkililerin bu üslubu benimsemeleri Türkiye’nin huzuru ve geleceği açısından şarttır.

Meydanlarda tutulan Demokrasi nöbetlerinin İstanbul'daki CHP ve MHP Genel Başkanlarının da katıldığı 5 milyon Vatan evladının Dünya'ya gösterdikleri birlik ve beraberlik mesajı içeren toplantı ile sonlandırılması yerinde oldu. Tadında bırakılmadığı takdirde, darbe gecesi herkesin takdirini toplayan ‘’Milli Direniş’’ hareketi anlamından uzaklaşır; siyasi bir hesaplaşmaya ve toplumsal huzursuzluklara yol açabilir, Turizim ve Ekonomimiz açısından bir an önce gerçekleşmesi gereken Türkiye'nin normalleşmesini geciktirebilirdi. Türkiye’nin bugün en fazla ihtiyacı olduğu şey, basirettir, itidaldir, aklıselimdir. Ve belki de hepsinden önemlisi hukuk devletinin ve demokrasinin kâmil anlamda varlığıdır...

 Bitti

Bu haber 732 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...