“Su, 2050 yılında elmas ve pırlanta kadar değerli olacak”

14 Aralık 2012 19:08

Süleyman Demirel Üniversitesi tarafından yürütülen Büyük Menderes Havzası pilot çalışmasında 2. aşamaya geçildi. Konusunda uzman 27 öğretim üyesi ve 22 adet kursiyerin görev aldığı proje ile ülkemizde yer alan diğer havzalara örnek teşkil edecek bir metodoloji geliştirilmesi amaçlanıyor.

Türkiye’deki 25 akarsu havzasından biri olan Büyük Menderes Havzasında Süleyman Demirel Üniversitesi’nin öncülüğünde gerçekleştirilen ve Dokuz Eylül ile İstanbul Teknik Üniversitelerinin de desteklediği pilot çalışmada ikinci aşamaya geçildi.

Süleyman Demirel Üniversitesi tarafından yürütülen Büyük Menderes Havzası pilot çalışmasında birinci aşama tamamlanarak, ikinci aşamaya geçildi. Dokuz Eylül ile İstanbul Teknik Üniversitelerinin de desteklediği projeyle havzanın yerüstü, kıyı ve geçiş suları için çevresel hedeflerin belirlenmesi amaçlanıyor.

Proje hakkında dün Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicoğlu’nun da katılımıyla kamuoyuna bilgi verildi.

TÜBİTAK tarafından desteklenen projenin 3 milyon lira bütçesi olduğunu kaydeden Süleyman Demirel Üniversitesi Su Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İbrahim Diler, projenin birinci aşamasının başarıyla tamamlandığını ifade etti.

Doç. Dr. İbrahim Diler, proje ile ilgili şu bilgileri verdi; “TÜBİTAK KAMAG 1007 projesi; Yerüstü, kıyı ve geçiş suları için Çevresel Hedeflerin belirlenmesine yönelik Metodolojinin geliştirilmesi.

PROJE, İKİNCİ AŞAMAYA GİRMEYE HAK KAZANDI

Projede pilot bölge olarak seçilen Büyük Menderes havzasında yerüstü kıyı ve geçiş suları, için çevresel hedeflerin AB su çerçeve Direktifi (SÇD) ile uyumlu biçimde belirlenmesi ve ülkemizde diğer havzalara uygulanabilecek metodolojinin geliştirilmesi ve seçilen pilot bölge özelinde önlemler programının oluşturulması projenin ana amaçlarını oluşturmaktadır.

Bu çerçeve kapsamında Dokuz Eylül Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi ile işbirliği yapılarak proje önerisi hazırlanmış ve projemiz 1. aşamayı başarılı şekilde geçip, 2. aşamaya girmeye hak kazanmıştır. Dolayısı ile 14-15 Aralık 2012 tarihleri arasında 1. proje çalıştayı düzenlenmiştir.

3 MİLYON TL’LİK BÜTÇE

Proje yüksek bütçeli olup, 3 milyon TL’lik bir bütçeye sahiptir. 30 ay sürecek bu proje ile ülkemizde yer alan diğer havzalara örnek teşkil edecek bir metodoloji geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Proje de konusunda uzman 27 öğretim üyesi ve 22 adet kursiyer görev alacaktır.

“2050 YILINDA SU DA ELMAS VE

PIRLANTA KADAR DEĞERLİ OLACAK”

İkinci bir amacımız da 1003 kon numaralı yine TÜBİTAK’ın 2,5 milyonluk, ana başlık olarak ‘Su’ başlığını söyleyebileceğimiz ikinci bir projemiz olacak. O da açıklandığı zaman enstitü olarak bir projemiz daha olacak. Tabi işin hem bilimsel, hem de kültürel bir boyutu var. Dünya Su Günü’nde iki etkinlik planlıyoruz. Birincisi, ‘Geçmişten Günümüze Anadolu’da Su Medeniyeti’ konulu bir fotoğraf sergisi açılacak Iyaşpark AVM’de özel sektör sponsorluğunda. Konuşmacı olarak da Fuzuli’nin Su Kasidesi’nin uzmanlarından olan Prof. Dr. İskender Pala katılacak. Ayrıca Su Vakfı ile birlikte 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyun önemini anlatan bir etkinlik planlıyoruz.

Günümüzde elmas, pırlantanın ne kadar değerli olduğu hepimizce malum ama 2050 yılında artık su da elmas ve pırlanta kadar değerli olacak”.

UYMAZ; “SUYUN ÖNEMİ ÜZERİNE ÇALIŞMALARIMIZ VAR”

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Görevlisi ve Su Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Ali Uymaz, “Bizim burada esas gayemiz, birinci aşaması biten projemizin ikinci aşamasına nasıl bir hazırlık yapalım ve ne gibi çalışmalar yaparak bunu başarıya ulaştıralım konusunda bir çalışma yapmak. İşin esas su yönünü ilgilendiren kısımları ile uğraşmayı düşünüyoruz. Suyun önemi, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ve dolayısıyla suyun tasarruflu kullanılması üzerine bazı çalışmalarımız var Su Vakfı olarak. Su Vakfı, üniversitelerimizin beyin gücü yardımı ile bu araştırmaları yapıyor. Burada yapılan projeler, genel çalışmaları içine alıyor. Mesela matematik modeller, bulunan tahminler, projemizin bir cildi idi.

TAŞKIN SINIRLARINA RİAYET EDİLMEMESİ,

CAN VE MAL KAYSINA YOL AÇIYOR

Bu proje 3 seneyi aşkın bir zaman sürdü ve 2 senesi resmi, 1 senesi de gayri resmi olmak üzere yapılan ir çalışma. Bu çalışmanın bir özelliği, herhangi bir yerin tahmini yapılmak istenirse bu çalışmanın modelini vermek suretiyle alınan çıktılarla bir sonuca varmak durumunda olan bir proje. Malumunuz büyük şehirlerde olsun, belediyelerde olsun çok önemli bir faktör; su taşkınlarından can ve mal kaybını minimuma indirmek ve derelerde taşkın sınırlarını belirlemek ve derelerin belirli bir taşkın sınırları var. İmar durumunda buna dikkat etmeden yapılıyor ve evler su altında kalabiliyor. Bunun esas gayesi, bu sınırlara riayet ederek iskan ve imar verilmemesinden kaynaklanıyor. Bu verildiği takdirde can ve mal kaybı minimuma indirilebilir. Bunun yanında yerleşim bölgelerindeki derelerin ıslahı nasıl yapılabilir. Bizim yaptığımız çalışma bunlarla ilgili. Bizler de bu konuları enine boyuna tartışıp kendimize bir yön tayin edip projeyi başarıyla tamamlamak. Bize bu imkanı sağlayan  Rektörümüz, rektör yardımcılarımız, su enstitüsü müdürümüz ve hocalarımıza bize yaptıkları yardım ve teşviklerden dolayı ekibim adına teşekkür ederim.

İBİCİOĞLU, “GİRİŞİMCİ ÜNİVERSİTE OLMANIN İYİ AYAĞI VAR”

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu da konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “SDÜ olarak bundan sonraki süreç içerisinde girişimci üniversite misyonunun en önemli iki ayağı var. Bunlardan bir tanesi, üniversitemizin projeler geliştirebilmesi ve bir takım dünyadaki problemlere kendi alanına yönelik olarak çözümler üretebilmesi, ikincisi de bir takım konu ile ilgilenen işletmecilere, girişimcilere, sanayiden farklı kesimlere danışmanlık ve eğitim hizmetleri verebilmesi. Bu iki misyonun uzantısını son zamanlarda oldukça realize etmiş bulunuyoruz. Bununla birlikte tabi ki sürekli vurguladığımız gibi Türkiye’nin kurtuluşu bundan sonraki süreç içerisinde farklı disiplinlerdeki, farklı üniversitelerdeki, farklı sektörlerdeki dert sahiplerinin, konu ile ilgili uzmanların ve geleceğin yeryüzü mirasçılarını yetiştirmeye yönelik faaliyet gösteren arkadaşlarımızın, vatandaşlarımızın bu konuda gayretlerini ortaya koyması.

“ÖNCEDEN TEDBİR ALSAK, İNSANLIK

OLARAK BİRÇOK PROBLEM YAŞAMAYACAĞIZ”

Gerçekten de bu proje ile Türkiye’de güzel işbirliklerinin bir örneğini daha görüyoruz. Bu projenin temel konusu ‘su’ tabiî ki. Su deyince akla esas projenin başlığı ‘Kıyı Geçiş Suları için Çevresel Hedeflerin Belirlenmesine yönelik Metodolojinin geliştirilmesi, Büyük Menderes Havzası Pilot Uygulaması’. Şimdi burada dünyadaki iklim değişiklikleri olabilir, savaşlar vs. olabilir. Ama bunların hepsinin ötesinde dünyayı biz mahvediyoruz. Öyle bir medeniyetten geliyoruz ki, deniz kenarında banyo yapsan dahi, denizin suyunu da tasarrufunu kullanman gerektiğini vurgulayan bir medeniyetin uzantısıyız. Yani aslında bir takım tedbirleri önceden alsak, hatta problem ortaya çıkmadan önce proaktif davranarak aslında yaşamımızın genel uzantısı haline getirsek belki insanlık olarak birçok problem yaşamayacağız. Aslında bütüncül yaklaşmak lazım meselelere. Bütüncül yatlaştığımızda da su tasarrufu olsun veya eko sitemin zedelenmemesi, doğal işleyişi içinde devam etmesi, koruma-kullanma dengesinin tüm ekosistemde sağlanması, sularda sağlanması, ormanlarda sağlanması, yeşil alanlarda sağlanması, her türlü ortamda sağlanması aslında bir yaşam felsefesinin farklı alanlara yansımış uzantıları olarak karşımıza çıkar. Ne var ki, özellikle ‘tabiata eziyet edeceksin ki tabiat sana verecek’ anlayışının popüler olduğu bir 20. yüzyılda yaşamış bulunmaktayız. Bu 20. yüzyılda dikkat ederseniz her şey kirlendi.

“KORUMA-KULLANMA DENGESİ

ANLAYIŞINA SAHİP OLMAK ÇOK ÖNEMLİ”

İnşallah bu projenin bundan sonraki süreç içerisinde iki önemli anlayışı ortaya çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi; bununla insanların proaktif olarak suları, çevreyi kirletmemesi, bireysel veya kurumsal karar alırken ya da bir kurumun yöneticisi konumunda karar alırken, çevrenin korunmasının ön plana çıkarılması gerektiğine dair bir farkındalığın oluşturulması, öte yandan bireysel bazda çevreyi korumak ve kullanmak dengesi anlayışına sahip olmak çok önemli. Bu projenin bu işlemleri sağlayacağına inanıyoruz. Bundan sonraki süreç içerisinde biz de rektörlük olarak gerekli her türlü desteği vereceğiz. Biz üniversite ve rektörlük olarak her zaman sizlerin arkasındayız”. 

 

Bu haber 1004 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...