“Kanser tüm Dünya da gittikçe artan bir hastalık, İhtiyacımız olan şey moral ve motivasyon”

20 Ocak 2017 16:37

SDÜ Cerrahi Tip Bilimleri Bölümü Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Erol Eroğlu, kanserin sosyal bir hastalık olduğunu belirterek, bu hastalıkta moral ve motivasyonun önemine değindi.

Kanser Hastaları Yardımlaşma Derneği, kuruluşunun 3.yılını kutlamak ve toplumda bu hastalıkla ilgili farkındalık oluşturmak için hazırladıkları projenin tanıtımı için önceki gün Bilgiç Lokantası’nda bir yemek organizasyonu düzenledi. Etkinliğe Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, SDÜ Cerrahi Tip Bilimleri Bölümü Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Hasan Erol Eroğlu ve Prof. Dr. Murat Koçer ile birlikte dernek üyeleri katıldı. Programın açış konuşmasını yapan Dernek Başkanı Cemaliye Bardakçı, projenin amacından ve derneğin faaliyetlerinden bahsetti. Süeda Çelikkaya da projenin detayları hakkında bilgi verdi.

GÜNAYDIN: “İLAÇTAN DAHA ÇOK MORAL ÖNEMLİ”

Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, KANSEV’in yemeğine katılmaktan dolayı mutlu olduğunu belirterek, bu tür organizasyonların hastalara moral kaynağı olduğunu söyledi. Günaydın, “Bu hastalıkta ilaçtan daha çok moral önemlidir. Dernek başkanımız bunu bildiği için böyle bir organizasyon düzenlemiş. Kanser hastalarına desteğimiz her zaman sürecek. Bir yer sıkıntıları var. Mali sıkıntılar olabilir. Çünkü buraya gelen hastalar uzak yerlerden geliyorlar. Uzak yerlerden gelen hastaların maddi sıkıntılarını bu dernek takviye etmek istiyor” dedi.

İl dışından gelen kanser hastalarının uzun süren tedavi sürecinde Isparta’da konaklama sorunu yaşadıklarını duyduğunu belirten Günaydın, “Dernek başkanımız 2 ev açmış. Üniversite kenti olduğumuz için büyük yurtlara çap veriyoruz. 1 yılda onay verdiğimiz yurt kapasitesi 10 bine ulaştı. Isparta üniversite açısından hızlı gelişti. O hıza konaklama olarak yetişiyoruz. Ancak sağlıkla ilgili böyle bir talep gelmedi. Onkoloji bölümü olan hastaneler yanında oteller yapılabilir” dedi.

EROĞLU: “SOSYAL BİR HASTALIK”

Kanserin sosyal bir hastalık olduğunu ifade eden SDÜ Cerrahi Tip Bilimleri Bölümü Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Erol Eroğlu, “Bireyleri tuttuğu düşünülüyor ama hastalığın en önemli özelliği kanser eşittir ölüm olarak algılandığı için o bireyin yaşadığı sosyal çevrede herkesi haberin alınmasıyla birlikte depresyona sokuyor. Gerçek anlamda sosyal bir hastalık. Örneğin hasta olan bir kadın hastamız değil. Onun etrafındaki eşi, çocukları, annesi, babasını da tutan bir hastalık. Onun için büyük dayanışma, büyük azim, büyük kararlılık gerektiren bir hastalık. Bütün bunların halledilmesi için bir ekibin hali hazırda çalışıyor olması lazım” diye konuştu.

İmkânlarının kısıtlı olmasına rağmen kanser hastalarına diğer konularda da destek verdiklerini kaydeden Prof. Eroğlu, şunları söyledi: “İhtiyacımız olan şey daha çok insanın bu desteğin, bu sosyal ortamın içinde olması. O anlamda bu hastaların dernekleşmesi ve bir sosyal ortam kurmaları çok muhteşem bir şey. Bu hastalar bunun bilincine varmışlar. Kendi deneyimlerinden yola çıkarak sosyal dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu algılamışlar. Bunu sosyal anlamda büyütmek ve giderek yaymak istiyorlar. Bu insanların bu konuda eğitilmemiş bireyler olduğunu düşünürseniz ne kadar yüksek algı gücü ve değerlendirme yetenekleri olduğunu anlayabilirsiniz. O yüzden bu insanlar her şeye kadir. Çünkü yaşamları bir dönem tehlikeye girdi ve o depresyonu ve yaşamlarını kaybedecekleri endişesini yaşadılar.

Hastalıkla mücadele edip, kazandılar. Şuanda yaşama karşı deneyimliler. Şimdi bu deneyimi başkalarına yaymak istiyorlar. Çok haklı bir istek.Yalnızlık bize ait bir şey değil. Biz sosyal varlıklarız. Ancak beraber yaşayabiliriz. Kanser hastalarının ve yakın çevresinin bundan daha fazlasına ihtiyacı var. Kanser hastalarının çocuklarını düşünün. Annenin kanser hastalığından öleceğini düşünüyorsun. Yaşayacağın depresyon ve acı çok büyük olur. Çok üzüldüğüm ve çok şiddetle tepki gösterdiğim bir durum var; özellikle ışın tedavisi alan ya da medikal onkolojinin tedavi ve ilaç uygulamaları sırasında hastanın çevresindeki insanların bu tür beklenmedik, ama aslında hesaplı kitaplı, insani durumların ortaya çıktığı zamanlarda hastalığın bulaşıcı olması gibi davranılmasını akıllıca düşünmüyorum. Bulaşıcı olmadığı gayet açık. Yapılan tedavilerin de başkalarını etkilemediği de gayet açık. Bu konuda en ufak şüphe yok. Ama insanların böyle olmadığını düşünmeleri çok garip.

Yeni torun sahibi olan anneanneler veya babaanneler ilaç tedavisi oluyorlar. Ardından radyoterapiye gidiyorlar. Gelinlerden ya da damatlardan ortak tepki çocuklarımız bunlarla görüşmesin oluyor. Bu yüzden ölmeyi düşünen çok hastam vardı. Çok acı bir süreç. O yüzden bu hastalığı bilen insanların dayanışmasından daha güzel bir şey olamaz.

Bilmediğimiz bir gerçek var. İnsanın fiziki durumunun dışında ruhsal durumunun düzeyini, hastalığın gidişatına, seyrine ne kadar katkı sağladığını bilmiyoruz, ölçemiyoruz. Hekim olarak bunu ölçmem mümkün değil. Ama gözlemlerim var. Bazıları çok iyi sahip çıkıyor ve aslanlar gibi mücadele ediyor.”

KOÇER: “TÜM DÜNYADA

GİTTİKÇE ARTAN BİR HASTALIK”

SDÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Koçer ise kanser rahatsızlığının sadece ülkemizde değil tüm dünyada giderek artan bir sıklıkta karşımıza çıktığını dile getirdi. Bu yüzden araştırmaların da gittikçe fazlalaştığını belirten Prof. Koçer, “Bunlara paralel olarak gittikçe etkin tedaviler geliştirilmektedir. Sadece tedavi değil, bugün burada olduğumuz gibi bir arada olmak da en etkin tedavilerden bir tanesi. Umarım hep böyle gider” dedi.

KANSEV’in yaptıklarını takdirle karşıladığının altını çizen Prof. Koçer, sözlerini şöyle sürdürdü: “En azından biraradalığı, insanların yalnız olmadığını, bu kaderi sadece insanların kendilerinin değil, birçok insanın da paylaşmış olduğunu bir araya gelince daha iyi anlıyorlar. Böylelikle tamamen bu hastalık sürecinde yaşadıkları yalnızlıktan uzaklaşıyorlar, kenetleniyorlar, biraz daha sosyalleşiyorlar. Eve kapanmıyorlar ve sadece tedavim sürecek diğer insanlarla diyalogu keseceğim diye bir kural yok. Bu iş biraz iletişimle gidiyor. Tedavilerimiz biraz sorunlu tedaviler. Ama bunların da bir sonu var. Ama hiçbir zaman sosyal hayatı, arkadaşlıkları, toplumu hiçbir zaman bırakmamalılar.”

Öte yandan herkesin kanser hastalığına yakalanabileceğine değinen Prof. Koçer, bu konuda şu tavsiyelerde bulundu: “Dengeli beslenme, normal spor aktivitelerini yapma ve sağlıklı bir ortamda yaşamak en büyük arzumuz, isteğimiz. Bu insanın zamanla birlikte istatistik gereği artan yaşa paralel olarak kanser olma olasılığı artıyor. Tarama testlerimiz var. Bir insanın kendisinde herhangi bir şikâyet olmasa bile hayatının belli dönemlerinde tarama testlerinden geçmeli. Eğer kendisinde olağanın dışında şikâyetleri olduğu takdirde onların üstüne gitmeli ve uygun bir şekilde yönlendirme ve tetkikle bu işin adı konulmalı.

Eğer kanserin çek up’u var mı derseniz böyle bir şey yok. Vücutta bir takım alarm semptomlar vardır. Bunlar yüzde 100 kanserin alameti değildir. Uzayan öksürük, anormal kanamalar, renk değiştiren deri lezyonları, büyük abdest alışkanlığında değişikler, bazen çok basit gibi görünse de ardından kanser rahatsızlığı çıkabilir. İnsanın kendisinde olağan dışı saptadığı şeyi doktoruna danışmalı.”

 

 

Bu haber 642 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...