Önce Sağlığımızı Bozdular - 2

4 Temmuz 2017 18:07

M. Tanzer ÜNAL

 

Sevgili okurlarım, eğer dünkü yazımı okumadıysanız önce onu okuyun sonra bugünkü yazıma başlayın.

Aksi takdirde eksik kalır…

Dün sağlığımızı bozmaya nasıl başlamışlardı, öğrenemezsiniz.

“Bugün”ü anlayabilmek için, “dün”ü bilmek gerekir.

Devam edelim…

Zeytinyağlı yiyemem aman

O türküyü hatırlıyor musunuz?

“Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman” diye başlayan türküyü…

Muzaffer Sarısözen söylerdi.

Ne anlama geldiğini bilmeden, hangi amaca hizmet ettiğini anlamadan hepimiz de mırıldanırdık.

Bu türkünün, toplumda algı yaratmak için “sipariş üzerine” yazılıp söylendiğini yıllar sonra fark ettik.

Bir Yunan aşk ezgisinden uyarlanmıştı.

O yıllarda ne kadar da popüler bir türküydü.

Dillerden düşmezdi.

“Zeytinyağlı yiyemem aman…”

Neden?

Neden, zeytinyağını küçümsüyor, aşağılıyorsun?

Çünkü piyasaya “margarin” sürülmüş.

Zeytinyağını küçümseyeceksin, aşağılayacaksın, halkın gözünden düşüreceksin ki; margarin tutulsun, kapış kapış satılmaya başlasın.

Türkiye’de ilk margarin fabrikasının kurulması 1952 yılına rastlar.

“Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünün söylenmeye başladığı tarih ise 1954…

Söylemek istediğim, “gıda emperyalizmi”, taa 50’li yıllarda şarkısıyla türküsüyle girdi ülkemize.

Kafaya koymuşlar, yediğine içtiğine müdahale ederek Türk insanının sağlığını bozacaklardı…

Sofrasındaki sağlıklı gıdaları alıp, “hastalık yapıcı gıdalar” koyacaklardı…

Bizi topraktan koparacak, tarımdan uzaklaştıracaklardı…

Türkiye’yi böyle ele geçireceklerdi…

İşe…

*”Süt” yerine, “süt tozu”…

*”Tereyağı-zeytinyağı” yerine, “margarin”…

*Besleyici ve genleri bozulmamış “Anadolu buğdayı” yerine, hasta edici “Amerikan buğdayı” koyarak başladılar.

Hatırlar mısınız, millete yıllarca tereyağı, zeytinyağı, yumurta yedirmediler

Şunun şurasında, tereyağı aklanalı kaç yıl oldu?

Beş altı yıl…

Zeytinyağı da öyle…

Ya yumurta?

Zararlıdır, kalp krizine neden olur, kolesterolü fazladır diye Türk milletine yıllarca yumurta yedirmediler.

Kimse kusura bakmasın, bu konuda bizim doktorların, bizim “bilim insanı” olarak geçinenlerin yatacak yerleri yok!

Emperyalist güçlerin uşağı oldular, Türk insanını, tereyağı gibi, yumurta gibi en temel, en besleyici gıdalardan yıllarca uzak tuttular.

Sonra Canan Karatay gibi bir dürüst bilim insanı ortaya çıktı, yasakçıların foyalarını ortaya döküverdi de yıllar sonra yeniden zeytinyağına, tereyağına, yumurtaya kavuştuk.

Ancak kuşatma bitmedi.

Emperyalistlerin oyunu devam ediyor.

Artık gıdada da “bağımlı” ülke haline geldik

Sevgili okurlarım, yıllar önce, gıdada kendi kendine yetebilen az sayıda ülkeden biriydik.

Anadolu, dünyada tarımsal üretimin ilk kez yapıldığı topraklardı.

Bereketli toprakların su ve güneşle buluştuğu bu coğrafya, “biyoçeşitlilik” açısından eşsizdi.

Bunu değerlendiremedik.

İleri götüremedik, tam aksine emperyalist devletlerin etkisiyle tarım ve hayvancılığı bitirdik.

Bırakın kendimize yetmeyi, başkalarına muhtaç hale geldik.

Emperyalist ülkelerin amacı da buydu zaten.

Türkiye’nin sahip olduğu o tek “koz”u da elinden almak…

Ülkemizi gıda yönünden de “başkalarına avuç açar” hale getirmek…

Türk milletini midesinden vurmak…

***Rakamlarla kaybettiklerimiz

*Son 15 yılda, Türkiye’de işlenen tarımsal alan büyüklüğü 27 milyon dönüm azaldı. Yani iki Trakya büyüklüğünde…

*Hayvancılık için çok önemli olan mera varlığımız, son 40 yılda 28.7 milyon hektardan 14.6 milyon hektar düzeyine indi.

*30 yıl önce hayvancılıkta kendi kendimize yetiyorduk, et bol ve ucuzdu, komşularımıza canlı hayvan ihraç ediyorduk, bugün başka ülkelerden et satın alan ve eti dünyada en pahalıya yiyen bir ülkeyiz.

*Son 5 yılda, 4 milyon baş canlı hayvan ithal ettik ve bunlara 4 milyar dolar para ödedik.

*Bir sanayi ülkesi olan Almanya, nüfusunu kendi ürettiği kırmızı etle doyurabilmektedir. Her Alman yılda ortalama 75 kilo kırmızı et tüketmektedir. Etin kilosu 4 Euro civarındadır. Bizde ise etin kilosu Almanya’ya göre 3-4 kat daha pahalı.

*1980’de Türkiye’nin hayvan varlığı 85 milyon iken, bugün 53 milyon civarında. Yani hayvan varlığımız, 36 yılda 32 milyon azalmış. Nüfusumuz aynı dönemde 34 milyon arttığından, hayvancılığımızın ne hale geldiğini varın siz düşünün.

Bakın şimdi ne haldeyiz?

Sonuçta…

Ülkemiz, emperyalist ülkelerin yönlendirmesiyle tarım ve hayvancılıkta tam bir çöküş yaşadı.

Türk milleti tarım ve hayvancılıktan koparıldı.

Tarladan ve ahırdan uzaklaştırıldı.

Herkes bey- paşa oldu.

Borç aldık, aldığımız borç paralarla borç veren ülkelerin tarım ürünlerini satın aldık, karnımızı doyurduk.

Bunu yaparken kendimizde en küçük bir suçluluk duymadık.

Bizi yönetenleri eleştirmedik…

Kabullendik.

Çalışmadan, üretmeden, artı değer yaratmadan, aldığımız borçlarla yaşamayı “marifet” sandık.

Hangi ülkeden ne satın alıyoruz?

Veya şöyle sorayım…

Gıda ürünlerini hangi ülkelerden satın alıyoruz?

*BUĞDAY-Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna…

*ARPA-İngiltere, Hırvatistan…

*SAMAN-Gürcistan…

*PAMUK-ABD, Yunanistan, Türkmenistan, Hindistan…

*SOYA-Arjantin…

*MISIR-ABD, Arjantin, Brezilya…

*ÇELTİK ve PİRİNÇ-ABD, Vietnam, İtalya, Tayland…

*KURU FASULYE-Etiyopya, Bangladeş, Mısır, Çin…

*NOHUT-Kanada…

*YEŞİL MERCİMEK-Kanada…

*BEZELYE-ABD, Ukrayna, Kanada…

*KURBANLIK KOYUN-Bulgaristan…

*BÜYÜKBAŞ HAYVAN-Şili, Uruguay, Fransa…

*LOP ET-Bosna Hersek…

Liste böyle!

Mutlaka eksikler vardır.

Akla hayale gelmeyecek gıda ürünlerini de ithal ediyoruz.

Deniz ürünleri…

Meyve…

Bu vahim duruma, durup dururken gelmedik

Gördüğünüz gibi…

Tarımda durumumuz son derece vahim!

Son üç yılda temel gıda ürünlerine 60 milyar dolardan fazla ödeme yapmışıyız.

Neden ve nasıl bu duruma düştük?

Affedersiniz, kafasızlığımızdan…

Emperyalizmin oyuncağı olduk.

Avrupa Birliği’ni bir matrak sandık, girmek için vermediğimiz ödün kalmadı.

Avrupa Birliği’nin de emperyalizmin bir kurumu olduğunu, sömürü için bir aracı kurum olduğunu anlayamadık.

Elimizi verdik, kolumuz da gitti!

Anlattıkları masallara inandık.

“Uyum yasaları” palavralarıyla…

“Hibe nitelikli fon” cambazlıklarıyla…

Geleneksel tarımımızın canını okudular.

Tarımsal üretimde “verim” ve “kalite”yi artırmak için…

*Damızlık hayvan verdiler…

*Fide, fidan verdiler…

*Tohum verdiler…

Bedava ya…

Bedava damızlık hayvan, bedava fide ve fidan, bedava tohum alıyoruz ya…

Bu konularda yıllardır çalışan kurumlarımızın kapılarına kilit vurduk.

*Devlet Üretme Çiftlikleri’ni…

*Zirai Kombinaları…

*Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nü

Etkisiz hale getirdik.

*Zirai Donatım Kurumu’nu…

*Toprak Mahsulleri Ofisi’ni…

*Türkiye Şeker Fabrikaları’nı…

*Et ve Balık Kurumu’nu…

Tasfiye ettik.

Sonunda…

Emperyalist ülkeler…

Türk milletinin midesini de ele geçirdiler.

En verimli topraklar bizde…

En parlak güneş bizde…

Bol su bizde…

Ama bizler, yiyeceğimiz gıdaları yetiştirmekten uzaklaştırıldık.

Pek çok konunun yanı sıra, gıdada da “dışa bağımlı” hale getirildik.

Emperyalist ülkeler tarafından teslim alındık…

Şimdi onların buğdayıyla, onların etiyle, onların nohudu ve kuru fasulyesiyle, onların mercimeği ile karnımızı doyuruyoruz.

Hayvanlarımıza yedirdiğimiz arpa ve saman da onlardan…

Tam acınacak durumdayız.

***

Sevgili okurlarım, bitmedi, daha anlatacaklarım var.

Bu haber 670 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...