Önce sağlığımızı bozdular (5)

8 Temmuz 2017 13:32

Önce sağlığımızı bozdular (5)

 

M.Tanzer Ünal

Yıllarca “hastalık” ektiler, bugün “hasta” biçiyorlar

Sevgili okurlarım, dört gündür sizlere “gıda emperyalizmi”nin 1950’li yıllardan buyana ülkemiz üzerindeki etkisini anlatmaya çalıştım.

Araştırmalarımı, gözlemlerimi, tespitlerimi…

Daha yazılacak çok şey var.

Bir gazete köşesine sığdırılamayacak kadar çok!

Bunları zamanım olursa daha derli toplu olarak değerlendirmek istiyorum.

Geldiğimiz noktada şunu söylemek mümkün:

Emperyalist ülkeler ülkemize yıllarca “hastalık” ektiler, bugün “hasta” biçiyorlar.

Emin olun bu böyle!

Baksanıza, her yerden “hasta” ve “hastalık” fışkırıyor.

Her yer hasta dolu.

Hastaneler, evler, sokaklar…

Bu kadar hastane yapılıyor, yine de yetmiyor.

Doktor ve yatak sayısı artmasına rağmen, azalması gereken hasta sayısı her yıl katlanarak artıyor.

Bu nasıl iş?

Bu işte bir terslik yok mu?

Toplum; bedensel, ruhsal, sosyal ve zihinsel hasta kaynıyor.

Bir yılda 800 milyon muayene ne demek?

Şimdi size vereceğim rakamları dikkatle okuyun lütfen!

*Türkiye’de; resmi- özel bütün sağlık kurumlarında, yılda ortalama 800 milyon muayene yapılıyor. Bu, ortalama her vatandaşın yılda 10 defa doktora başvurması demek. Korkunç bir rakam!

*Yine ülkemizde, yılda, “acil servis” hizmeti alan hasta sayısı 90 milyon. Yani kendi nüfusumuzdan fazla “acil hastamız” var.

*Hastalarımız, 2016 yılında 2 MİLYAR KUTU ilaç tüketmiş. Şu hale bakar mısınız? Türkiye ilaç pazarı, 2016’da, 2015’e göre yüzde 17 büyümüş. 2020’de, yani 3 yıl sonra, “dünyanın 14’üncü en büyük ilaç pazarı” olacağız.

*2016 rakamlarına ulaşamadım, bu nedenle 2015 rakamlarını veriyorum, 2015 yılında ülkemizde 11 milyon 286 bin 357 MR çekilmiş.

 

*Yine aynı yıl çekilen tomografi sayısı 13 milyon 675 bin 737, ultrason sayısı 27 milyon 407 bin 816, doppler (renkli ultrason) sayısı 10 milyon 837 bin 226, ekokardiyografi sayısı ise 6 milyon 94 bin 164.

Merak ettiniz değil mi, söyleyeyim, bu rakamlarla Avrupa birincisiyiz.

Maşallah aramızda MR, tomografi ve ultrason çektirmeyen yok.

Tedavi ve ilaca ne harcıyoruz?

Son yıllarda biliyorsunuz, sıkça “Sağlıkta çağ atladık” reklamı yapılıyor.

Bence yanlış.

Çağ atlamasına atladık da, “sağlık”ta değil, “hastalık”ta!

Hasta olmada…   

Hasta olduktan sonra iyileşmek için para harcamada…

Muayene olmada…

MR çektirmede…

İlaç kullanmada…

Hem rekor kırdık, hem çağ atladık.

Hangi “çağda” idik de hangi “çağa” atladık, orası meçhul!

Madem çağ atladık, birkaç rakam vereyim…

2012 yılında yıllık ilaç harcamamız 14.3 milyar lira imiş, 2014’te 17.5 milyar liraya, 2016’da 22.1 milyar liraya yükselmiş.

Bu yıl sonunda ilaç harcamamızın 23.8 milyar lira olması bekleniyor.

Gelecek yılki ilaç harcamamız 25.8 milyar lira, 2019 yılı ilaç harcamamız ise 28 milyar lira olarak öngörülüyor.

Rakamlara bakar mısınız?

Millet, peynir ekmek yer gibi ilaç yutuyor.

Herkesin cebinde bir ilaç kutusu!

Tedavi giderlerine gelince…

2012’deki toplam tedavi giderimiz 29 milyar 851 milyon lira imiş.

Bu yılki tedavi bütçemiz ne kadar dersiniz?

50 milyar 500 milyon lira!

Bu arada bir rakam daha vereyim…

Hastanelerimiz yetmediği için yapımı devam eden “Şehir Hastaneleri”ne toplam 27 milyar lira harcayacağız.

Bütün bu rakamlar şunu gösteriyor

Emperyalist devletlerin, ülkemize yıllarca nasıl “hastalık” ektiklerini, şimdi nasıl “hasta” biçtiklerini…

Bu kadar hastaya; ne hastane, ne doktor, ne de ilaç yetişir.

Türkiye tam bir abluka altında, sağlık bahane edilerek sömürülüyor.

Her yıl hastane sayımız, doktor sayımız, hemşire sayımız artıyor; ilaca ve tıbbi cihazlara akıl almaz paralar harcıyoruz; hasta sayımız azalacağına aksine artıyor…

Bunda bir yanlışlık yok mu?

Marifet, insanları sağlıklı yaşatmakta mı…

Yoksa hasta edip iyileştirmek için hastane hastane süründürmekte mi?

Nerede yanlış yapıyoruz?

Biz hastalıklara kafa yoruyoruz…

Varımızı yoğumuzu hastalarımızı iyileştirmek için harcıyoruz…

İnsanlarımızı sağlıklı yaşatmaya, hastalıkları önlemeye değil!

Bizim sistemimiz, “sağlık” değil “hastalık” üretiyor.

Böyle kurgulanmış…

Hasta sayısı ne kadar artarsa, rant peşinde koşanların cebine o kadar fazla para giriyor.

İnsanlar sağlıklı olursa…

Hasta sayısı her geçen yıl azalırsa…

İlaç ve tıbbi cihaz sektörünü elinde tutan emperyalist devletler, nereden para kazanacaklar? 

Hastalıkları tedavi etme bahanesi, sağlığı dev bir sektöre dönüştürdü.

Siz ülkemizde, bunca çabaya rağmen hastalık ve hasta sayısının azaldığını hiç gördünüz mü?

Hep artıyor, hep artıyor…

Bu kadar doktor, bu kadar bilim insanı, geliştirilen bu kadar teknoloji ne işe yarıyor o zaman?

Doktorlar ne için var?

Bizim doktorlarımızın eğitimi; sağlıklı yaşatmayı, sağlıklı beslenmeyi kapsamıyor.

Bizde “önleyici hekimlik” yok.

Ne var?

Hastalanan kişiyi tedavi etmek var.

Eee, bu da ilaçla olur, tıbbi cihazla olur.

Böyle olunca, doktorlarımızı ilaç ve tıbbi cihaz üreten firmaların kontrolünden kurtaramazsınız.

Çünkü bu sistem, “kazan-kazan” sistemidir.

İlaç ve tıbbi cihaz üreten firmalar kazandıkça, doktorlar da kazanacaktır.

İnsanları sağlıklı yaşatmak değil de, önce hastalandırıp sonra tedavi etmek önemli olunca, tartışılan konular da değişiyor.

Hastayı 2000 dolarlık stentle mi, yoksa daha ucuzuyla mı tedavi edelim?

Hangisinden daha çok para kazanılıyorsa, onunla…

Sonuç mu önemli, yoksa başlangıç mı?

Sonuç hastalıktır, başlangıç ise sağlık…

Biz ülke olarak başlangıcı bir tarafa bıraktık, sonuçla ilgileniyoruz.

Başlangıçla, yani sağlıkla hiç ilgilenmediğimizden, sonuç da hiç değişmiyor.

Hep hastalık, hep hastalık!

Hastalık, altın yumurtlayan tavuk!

Trilyon dolarlık dev bir sektör!

O halde neden insanları sağlıklı yaşatmak için uğraşılsın ki?

İnsanların sağlıklı olması, emperyalist ülkelere para kazandırıyor mu?

O halde “altın yumurtlayan tavuğu kesmek” neden?

Hasta ve hastalık sayısı artacak ki, gelsin trilyon dolarlar.

Son 20 yılda yüzde 1000 artan şeker hastalığını önleyemediğimizden, her yıl 5 milyar doları şekerle ilgili hastalıklara harcıyoruz.

Şeker hastalarının sayısı neden arttı?

Sen buğdayımızın kromozonlarıyla oynanmasına izin verirsen, mısır şekerinden tulumba tatlısı ve baklava yapılmasına göz yumarsan, elbette şeker hastası sayısı artar.

Bakın çevrenize, her taraf kefe, fastfood restoranlarıyla doldu.

Karışan, sesini çıkaran, kontrol eden var mı?

Paramızla rezil oluyoruz, ayağımıza kurşun sıkıyoruz…

Son yıllarda devletimizin hastalıklara harcadığı para kat kat artmasına rağmen, halkımız eskisinden daha hasta.

Ortalıkta neredeyse sağlıklı insan kalmadı.

Hastalıklarla uğraşmaktan bu çelişkiyi bir türlü kavrayamıyoruz.

Hastaların kanı, canı ve gözyaşı; “para olup” emperyalist devletlerin kasalarına akmaya devam ediyor.

Yaşam tarzımız, hastalık üretiyor

Şu artık kesin!

Bizim yaşam tarzımız, hastalık üretiyor.

Soluduğumuz hava, yediklerimiz, içtiklerimiz...

Kullandığımız eşyalar…

Bizi önce hasta ettiler, şimdi de cebimizi boşaltıyorlar.

Tabii bu yaşam tarzı, bizim tercihimiz değil.

Emperyalist devletlerin, küresel iradenin dayatması…

Buğdayımızın özelliklerini değiştirdiler…

Sağlıklı yağlarımızı elimizden alıp, bize margarin dayadılar…

Pancar şekeri yerine, mısır şekeri verdiler…

Gazlı içeceğe alıştırdılar…

Özetle, bizi sağlıklı beslenmeden uzaklaştırıp, sağlıksız gıdalarla hasta ettiler.

İşte bu nedenle, millet hastalıktan kırılıyor.

İşte bu nedenle, hastaneler ağzına kadar dolu.

İşte bu nedenle, yılda 2 milyar kutu ilaç içiyoruz.

İşte bu nedenle, hastalık tedavisine her yıl milyarlarca dolar harcıyoruz.

İnsanlarımızı sağlıklı yaşatmak için değil de, önce hasta edip sonra tedavisi için uğraşıyoruz.

Biz bu kadar akılsız mıyız?

Biz bu konuda, emperyalist devletlerin yıllardır devam eden oyununu fark etmeyecek kadar aptal mıyız?

Son söz

Sevgili okurlarım, 5 gündür bazı gerçeklerimizi anlatmaya çalıştım.

Okumaya devam ettiğiniz için teşekkür ederim.

Yazımı bir “itiraf”la bitirmek istiyorum.

İtiraf, Henry Kissinger’den!

“Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin.”

 

Bu haber 550 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...