23 OCAK 2018’e Toprağa verdiğimiz değerli iş adamı ZEKİ DOLMACI

5 Şubat 2018 15:44

Isparta’nın Sanayici Zeki Dolmacı, son röportajını Isparta Gazetesi’ne vermişti.

İşte o röportaj:

İHRACAT KALEMLERİNE BAKIN

          1900’lü yılların ikinci yarısında Isparta’nın ‘Kitre, Balmumu, Ayakkabı, Deri, Salep, Süpürge Otu, Kösele’ ihraç ettiğini anlatan Dolmacı, “Sanayiye dönen finans açısından Türkiye’nin 4’üncü Büyük Bankası Isparta’da idi.

SİYASETE KURBAN EDİLDİ

          Dolmacı, en acı ‘Kırılma Anı’nı şöyle anlattı: “1948’de tekstil  makineleri geldi. Fatih Sultan Mehmet gibi makineleri kızakla karada yürütmüştük. Ama 80 metrede su çıkar diye makineler alınmadı. Denizli’ye gitti. Denizli’yi bu hale getiren Isparta’nın o almadığı makinelerdir. En acısı da şu: Denizli’de o makinelerin kurulduğu yerde 6 metrede su çıkıyor. Siyaset işte ne yaparsın?”

BEN NEREDE HATA YAPTIM

          El Halısı’nda hata yaptım. 1997’de El Halısı’nı bıraktığımda tam 2500 Tezgâh vardı elimde. 1980’de 3,5 numara ip kullanıyordum. İran’a ihraç ettim. Ürün geri geldi; ‘siz hala 3,5 ip mi kullanıyorsunuz’ diye ‘bilgi notu’ vardı. O gün uyanamadım. Uyanmam lazımdı. El Halısı’na makine halısı gibi işlevsel kazandırabilirdik.

SEMA HALI  EN BÜYÜK BAŞARISIZLIKTIR

          Sema Halı Projesi başarılı olsa idi, Isparta bırakın Türkiye’yi Avrupa’nın bile en iyi şehirlerinden biri olurdu. Düşünün, deri/ ayakkabıda İtalya’dan öndesin. Japonlar sıra bekliyor. Gaziantep’te tek bir Tezgâh yok iken; Isparta’da 22 İplik Fabrikası’nın dumanı tütüyordu.

 EKONOMİ TARİHİ’NDEN DERS ALIN

          Ticari hayata 8 yaşında iken II. Dünya Savaşı’ndan kaçarak Isparta’ya gelen Alman ve İtalyan esirlere üzüm ve incir satarak başlayan Sanayici Zeki Dolmacı, ‘Ekonomi Tarihi’ndeki ‘Kırılma Anları’nı anlattı.

MODA DEVİ’NİN ÖNÜNDEYDİK

          Özellikle, deri, kösele ve ayakkabı’da 1900’lü yılların ikinci yarısında Isparta’nın İtalya’nın bile önünde koştuğunu söyleyen Sanayici 74 yaşındaki Zeki Dolmacı, bu değerin yok olup gitmesine hala üzüldüğünü söylüyor.

MADDE MADDE KIRILMA ANLARI

          1997’de sahip olduğu 2 Bin 500 El Halısı Tezgâhı kapatarak sanayicilikten çekilen Zeki Dolmacı, ‘Isparta’nın Ölümcül Hataları’nı şöyle sıraladı:

1- MAKİNE PARKI

          1948’li yıllarda, Isparta’ya makineler gelmişti. Halk o makineler için İstanbul’un Fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet’in gemileri kızakla karadan yürüttüğü yöntemi uygulamıştı. Makineleri kızakla yürütmüştük. Ama o dönemin siyaset kurumu, ‘burada 80 metreden su çıkıyor. Bu makineler Isparta’ya uymaz’ kararını verdi. Ve o makineler Denizli’ye gönderildi. Bugün Denizli’yi bir ‘Anadolu Kaplanı’ yapan işte o makinelerdir. Ve en üzüldüğüm, çok acı taraf şudur: O makinelerin kurulduğu alanda – yani Denizli’de- 6 metreden su çıkıyor.

2- SEMA HALI PROJESİ

          9 ortak 1’er Milyon TL sermaye koyduk. Sermayesi olmayan; ancak teknik bilgisi olan bir Mühendis için de 9 kişi artı 100’er Bin TL vererek Onu da eşit oranda hissedar yaptık. Yıl 1978. Doğu Almanya’dan 16 makine bağlantısı yaptık. Belçika ile temasa geçtik. Ki, Belçika, makine halısında dünyanın en ilerisidir. Muammer Dolmacı Teşvik Uygulaması Daire Başkanı idi o tarihte. ‘Torpil’ ya da başka üzücü yakıştırmalar yapılmasın diye Ona bilgi vermeden 45 Milyon TL destek almak için yola çıktık. Ama ne yazık ki, 9 kişi aramızda para toplayıp hissedar yaptığımız teknik kişi, ‘proje için daha çok biz çalışıyoruz. Biz prim de almalıyız’ dedi. O rüya proje çöktü, gitti.

3- İPLİK FABRİKALARI

          1974 yılında Isparta’da tam 22 iplik fabrikası vardı. Üretim çarkları dişlilerinin döndüğü 22 fabrika. O zaman Gaziantep’te tek bir Tezgâh dahi yoktu. Bugün ise bir Isparta’ya bak; bir Gaziantep’e…

4- RAFİNE EDEMEDİK

          Çin’e halıcılığı Isparta öğretmiştir. Isparta’nın dünyada tek bir rakibi vardı, İran… 1980’de İran’a el halısı ihraç ettim. 3,5 numara ip kullanıyorduk. Teknik bir terimdir bu.

          Ürün geri geldi. Üzerinde şöyle bir not vardı:

          ‘Siz hala 3,5 numara ip mi kullanıyorsunuz?’

          O zaman uyanmam lazımdı. Maalesef o zaman uyanamadım. Isparta el halısında uyanamadı. Okyanus hiç bitmeyecek diye düşündü. Kaliteyi bozdu. Hata üstüne hata yaptı. Bu hataların bir parçasının ben olduğumu da kabul ediyorum. Bir dönem Saray Halı’nın Kurucu Ortağı idim. Türkiye’de 2 Bayii vardı. Biri Kayseri de, biri Isparta’da. Isparta’da ortak bendim. İstanbul’a günde 2 sefer yapardım. Satışa yetişemezdim. Diğer şehirlerden kamyoncular halı sırası gelecek diye 3 hafta otelde kalırlardı. Ayrılıp 3 hafta sonra gelseler sıra kaptırırız diye otelde kalırlardı.

          Sonra araya Çin girdi. Isparta’da 1 m2 ipek halı dokuma maliyeti 2 Bin Dolar. Çin Halk Cumhuriyeti bunu 300 Dolar’a mal etti.

          1960’dan 1970’e kadar üst düzey kaliteli el halısı üretti Isparta. Sonra bozdu.

          Ayrıca kendini geliştirmedi. Rafine etmedi. Makine Halısı’na karşı hamle, atak yapmadı, yapamadı. Tehlikeyi görmedi, göremedi. Söylüyorum; İran Halısı, bugün bile çok değerlidir. Onlar bana ışığı göndermişti o bilgi notu ile… Maalesef ben de göremedim.

5- SÜMERBANK DUKALIK OLMA HEVESİNDEN HİÇ VAZGEÇMEDİ

          Isparta El Halısı için İzmir’de Pazar kurulurdu. Gemilerle İngiltere’ye ihraç edilirdi. Kraliyet Saraylarına giderdi.

          Düşünün: 1955’lerde Göztepe’de (İstanbul) Isparta Mahallesi vardı. Liman’da Isparta Pazarı kurulurdu.

          Halıda herkesin hatası var. Ama Sümerbank’ın daha çok…

          Sümerbank ‘Dukalık’ idi. Bu hevesinden hiç vazgeçmedi. Sümer Halı Genel Müdürlüğü’nü Ankara’dan Isparta’ya getirtemedi. Adeta yalvardık, yakardık; ama nafile… Getirmediler. Sümerbank Dukalıktır.

          Bende 1997’de 2500 El Halısı Tezgâhı kapatarak piyasadan çekildim.

6- BIRAK TÜRKİYE’Yİ AVRUPA’NIN BİLE EN GÜZEL ŞEHİRLERDEN BİRİ OLURDUK

          20’nci yüzyılın ikinci yarısı: Isparta, deri, ayakkabı ve köselede İtalya’nın bile önünde. 1950’li yıllar, Japonya Isparta’dan deri alabilmek için sırada beklerdi.

          Derinin dünyadaki Merkezi Isparta idi. Köselenin Merkezi Yalvaç.

          O deri, o ayakkabı bugün dünyaya yön veren İtalya’da dahi yoktu. O gücü kaybettik. Deri, ayakkabı gücünü kaybetmesek, el halısını rafine etsek; Isparta bırakın Türkiye’yi dünyanın en iyi şehirlerinden biri olurdu.

7- YIL 1950 ISPARTA’NIN İHRAÇ KALEMLERİNE BİR BAKIN

          Isparta’nın dış ticareti çok güçlü idi. Kitre ihraç ederdik. Balmumu ihraç ederdik. Ayakkabı ihraç ederdik. Deri ihraç ederdik. Tabiattan salep, süpürge otu ihraç ederdik.

          Buradan atlarla, arabalarla Antalya’ya giderdik. Fethiye’ye o zamanlar yol yoktu. Mavna ile (ilkel bir tekne) denizi geçerdik.

8- BİRLİK OLAMADIK

          Isparta, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında birlik olmayı, ortak yatırım yapmayı başaramadı. Buyurun Sema Halı örneği.

          Yakın tarihin bir örneği daha var: Mensucat Projesi.

          Rahmetli 8’inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, - o zaman Başbakan- bizi çağırdı. ‘Birlik olun, bu fabrikayı yapın, her türlü imkân ve destek benden’ dedi. 30 kişi bir araya geldik. O bu seferde ne acıdır ki Makine Mühendisi bulamadık.

          İtiraf ediyorum: O dönemin sanayicileri olarak bizler, öncü olamadık.

          Özal’ın sözü kulaklarımda çınlıyor: ‘Yer Özel İdare’den. Para benden. Hadi buyurun, sahaya çıkın’

          Çıkamadık, başaramadık. Özal da yeri, şu an mevcut yatırımcıya verdi.

9- BU BİLGİDEN DERS ALIN

          Gençler, burada İş Bankası vardı. O banka sanayiye dönen finans açısından Türkiye’nin 4’üncüsü idi. Düşünün. Isparta’nın o dönemki sanayi gücüne bakın. İstanbul, İzmir, Denizli, Bursa, Gaziantep’in adı yok. Isparta’nın damgası var. Isparta’nın adı var.

10- BİZ HATA YAPTIK, SİZ DERS ALIN

          Biz çoğu konuda hata yaptık. Siz o hataları bilin; ders alın. Söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: Çok çalışın, az kazanın. Biz – kendi adıma söylüyorum- çok çalıştım, çok kazandım. Ama hep böyle gidecek düşüncesine kapılıp riskleri ve fırsatları okuyamadım. Siz çok çalışın, az kazanın. Zamanınızı iyi değerlendirin. Ve hep gençler, geleceğe bakın…

11- HERKES ASLINA DÖNÜYOR

ISPARTA’DA ASLINA DÖNER

          Doğa Kanunu’dur. Herkes aslına dönüyor.

          Isparta’nın bugününe bakmayın.

          Yine aslına döner.

12- III. NESLE ÇOK İNANIYORUM

          Şimdi Isparta’da III. Kuşaklar işbaşında, görüyorum. Onları inanıyorum. Daha iyi yapmalarını diliyorum. Isparta’yı 1950’li yıllardaki gücüne döndürecek neslin alnından, gözlerinden öpüyorum.

13- BETON YIĞINLARINDAN RAHATSIZIM

          Bugün Kaymakkapı Meydanı’nda ‘koca bir tabut’ gibi duran yapı var. Ondan rahatsızım. Ve günü gelecek o ucubeyi yıkacaklar.

          Eskiden Isparta’nın imarı ışıl ışıldı. O bölgedeki yapılara eskiden ‘Beyaz Saray’ denilirdi.

KUĞU GİBİ GÜZEL

          Sıra Mağazalar vardı. İntizamlı. Tertemiz. Eskiden oraya ‘kuğu gibi güzel’ derlerdi. Sözün özü, bugünkü gibi beton yığını, ucube değildi.”

          Hayatını Isparta’ya adayan 74 yaşındaki Zeki Dolmacı, azmi, kararlığı, başarıya tutkulu inancı ile de dönemine iz bırakan sanayicilerden biri.

          8 yaşında iken, II. Dünya Savaşı’ndan kaçarak Isparta’ya gelen – o askerlere esir deniliyordu- Alman ve İtalyanlara üzüm ve incir satarak ticarete atıldı.

           ‘Isparta’ya Adanmış Hayatlar’ Belgesel Yazı Dizisi’nin de ilk konuğu oldu. 74 yaşındaki Zeki Dolmacı, soruları yanıtladı.

ISPARTA’NIN ÇAĞ ATLAMASI 1955 YILIDIR

          “Isparta’nın gelişmesinde 2 kritik viraj vardır.

I-             1955 yılında Isparta’ya Tümen kurulması.

II-           II- 1957 Seçimleri sonrası

          Isparta, bu tarihlerden sonra değişti. Nüfusu artmaya başladı. Özellikle ilçelerden göç almaya başladı.

          1937 yılında Sermet Mahallesi’nde dünyaya gelim. Gençliğim İstiklal Mahallesi’nde geçti. Ülkü İlkokulu ve o Merkez Ortaokulu’ndan mezun oldum.

          Ticarete 8 yaşında başladım. Alman ve İtalyan esirleri üzüm ve incir satardım.

          Daha sonra tuz ticaretine başladım.

          Belediye Başkanı Babam Hilmi Dolmacı, siyaset olarak da ticaret yöneticisi olarak da Isparta’ya hizmet etti.

          Isparta çok küçük bir şehirdi. Örneğin Cumhuriyet Caddesi

          Bağ idi o zamanlar. Yol açılması gerekiyordu. Belediye’de araç yok, personel yok. Babam beni arardı, “traktörümüzü çıkar, Cumhuriyet Caddesi’ni sür’ derdi. Gider traktör ile sürer yol açardım.

          Cumhuriyet Caddesi’nin kurulması 1950’li yıllara rastlar.

          Ben hem okudum hem çalıştım. İnanılmaz ama her Çarşamba, 15 ton tuz satardım.

ŞU TARİH BİLİNMİYOR: ISPARTA’NIN HALISINDAN ÖNCE ÜZÜMÜ VARDI

          Herkes bilmez. Isparta’da el halısından önce en büyük geçim kaynağı üzümdü. Bizim 35 dönüm üzüm bağımız vardı.

          Portakal, zengin yiyeceği idi. O dönem arabayı nereden bulacaksın. Atla getirirlerdi portakalı Antalya’dan. Sadece zenginler alırdı. Adı da öyle idi; ‘Zengin meyvesi’

          Bugünkü Otel Isparta’nın Yerleşkesi’nin üzerinde Kerim Paşa Hanı vardı. İplikçi Camii depremde yıkılmış; harabe idi.

EL HALISI RUMLARINDIR. ISPARTA’YA GEÇMESİNDE 3 KİŞİNİN BÜYÜK EMEĞİ VARDIR

          1928’li yıllarda Halı – o dönemki ismi Şark Halı- Rumların elinde idi.

          Onlar dokurdu, üretirdi. Ispartalılar değil.

          Mübadele ile birlikte yayıldı. Rumlar, yanında çalıştırdıkları kişilere el halısını öğrettiler.

          El Halısı’nın Isparta ile ölümsüzleşmesinin 3 kahramanı vardır:

I- ŞEVKET SAVLU

II- TAHSİN BİLGİNER

III- KAMİL GÜLATA

          Şevket Savlu  sadece bir modeli 2 ayda yapardı. Düşünün sadece model 2 ayda ancak yapılabilirdi.

          Kamil Gülata, Isparta’ya iplik fabrikası getirdi. Sümerbank’tan buhar kazanı geldi.

          Biz aile olarak 1957’de Benzinlik yaptık. İğdeci Sokak’tı ismi. Tek yoldu.

          Ticarette 20 farklı sektörde çalışmışımdır. Örneğin Hatay’dan yün toplar getirirdim. Satardım. Buradan çok çok iyi paralar kazanırdım.

          Isparta köy, hani biraz daha geliştirelim kasaba gibi idi. Dönüşüm 1955’te Isparta’ya Tümen’in konuşlandırılması ile oldu. 1957 yılı seçimlerinden sonra da ilçelerden Isparta Merkez’e akın başladı.

          Bazı soy ağaçları var ki üzülürüm. Mesela Ali Haydar Albayrak ailesi. Isparta ile bağları koptu. İğcioğlu sülalesi denirdi onlara. Şimdi hiç kimseleri yaşamıyor bu şehirde. O zaman Çayboyu’nda otururlardı.

 

 

Bu haber 1119 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...