Türksüz, Türkiyesiz Süreçler Çözüm Değil Çözülme Getirir-1

30 Ocak 2013 18:24

 Op.Dr.Levent Başyiğit                                                                                                                                            

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

    Türksüz, Türkiyesiz Süreçler Çözüm Değil Çözülme Getirir-1

 

                Türkiye, Orta Doğu’da meydana gelen gelişmelerin kendisine büyük güç olma fırsat ve imkânını sunduğuna inandığı bir tarihî kavşakta, 30 yıla yakın bir zamandır devam eden PKK terörüne ve bu terörle birlikte giderek güçlenen etnik ayrılıkçılığa bir çözüm bulmaya çalışıyor. Geçmişte “güvenlikçi” yaklaşımla meselenin halledilmeye çalışıldığı ama sorunun yine de derinleştiği fikri, neredeyse bütün kamuoyu tarafından  ispatı gereksiz bir hakikat gibi kabul edildiğinden “İmralı süreci” denilen yeni açılıma karşı, bazı mevzi tepkiler hariç ciddi bir karşı çıkış yok. Öte yandan, meselenin en kritik noktasının milletin adı olduğu, Türk yerine Türkiyeli -hatta bazılarına göre Anadolulu- dersek, ana dilde savunma ve ana dilde eğitimi de kabul edersek işin içinden çıkabilirmişiz havası yayılıyor. İmralı sakininin kendisiyle ilgili iyileştirmeler karşılığında daha önce ileri sürülmüş özerklik, federalizm vb. bütün taleplerden samimi olarak vaz geçebileceği varsayılıyor.  TV ekranları ve gazete sütunlarında arz-ı endam eden yeni dönem “star”ları Türk, Kürt, Çerkez, Gürcü, Laz, Arnavut vb. bütün etnik grupların anayasal yurttaşlık veya Başbakanın tercih ettiği şekliyle “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” altında ifade edilmesinin her derde deva olabileceğini vaaz ediyorlar. Bu teze göre, herhalde 19. Yüzyılda da Osmanlılar Yunanlılara, Sırplara, Bulgarlara karşı Türkçü bir siyaset izledikleri için onlar bağımsızlık derdine düşmüştü. Sonra Ermeniler de aynı yüzden harekete geçmişti. Halbuki, bilenler için ideal bir öğretmen olan tarih bize tersini söyler: Osmanlı İmparatorluğu Türklük davası yüzünden parçalanmadı. Bu topraklarda en son milliyetçilik yapanlar Türkler olmuştur; onların milliyetçiliği de ırka ve etnikliğe değil bin yıllık tarihe ve kültüre, Müslüman Türk kimliğine dayanmıştır.

 

                Son günlerde CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in Meclis kürsüsünde sarfettiği bir cümleden hareketle etnisite, milliyet, ulus, ırk kavramlarının özensiz bir şekilde kullanılışına şahit oluyoruz. Sayın milletvekilinin Kürt ile Türk’ün eşit olmadığını söyleyerek ırkçılık yaptığı, nefret suçu işlediği ifade ediliyor. Güler’in açıklamasında, Türk ulusu ve Kürt milliyeti kavramlarını kullanmak suretiyle terminolojik bir  hata yaptığı aşikâr…Kastı aşan bir ifade ama  kastının ne olduğunu kendisi vuzuha kavuşturdu. Bunların aynı kategoride  antiteler olmadığını, Kürt “milliyeti”ni “Türk milleti/ulusu” kavramının kapsayıcılığı içinde düşündüğünü ifade etti. Ne var ki meramını iyi ifade edememesi, malum  kesimlerin “ bir ulusun diğerinden üstün olduğunu” savunduğu şeklinde algılamalarına ve gürültü koparmalarına  vesile oldu. Bu durum üzerine bir ulusun diğerinden üstün olmadığını açıklayanlar ise Türkiye’de -en azından Türkler ve Kürtler olmak üzere- birden fazla ulus/millet olduğunu söylemiş oldular. Halbuki en azından Sayın Başbakanın genel söylemi “tek millet” idi. Eğer, adı Türk olarak belirtilmekten imtina edilse dahi, tek millet tezine inanılıyorsa Sayın milletvekilinin sözlerinin bu istikamette tashih edilmekle yetinilmesi, ulusların üstünlüğü tartışmasına girişilmemesi icap ederdi.

 

                  Türkiye kangren olmuş bir meseleyi çözmek istiyor ancak bunu sağlam bir zeminde yapamıyor. Meselenin tarihî, stratejik, ekonomik, kültürel boyutlarının birlikte değerlendirilmemesinden kaynaklanan zaaflarımız var. Bunda tarih bilgisini şuur haline getirememiş olmamızın etkisi büyük. Bu toprakların Türkiye, burada yaşayan ve kahir ekseriyeti Müslüman olan insanların Türk olarak isimlendirilmesinin sebebini anlamamaktaki ısrarın, cehalet dışında mantıklı bir cevabını bulmak zor. Burada mesele Türk milliyetçiliği veya bunun karşısında Kürt milliyetçiliği ya da asabiyesi tartışması değildir. Mesele, bir tarihî-kültürel varlık olarak, etnik değil cihanşumûl ve millî bir anlamı olan Türklüğün, bir etniklik olduğunun hem ülkeyi yönetenler hem de medyanın çoğunluğu tarafından bir gerçeğin ifadesiymiş gibi takdim edilmesidir…

 

                   Evet bizim Selçuklu ve Osmanlı cedlerimizin temel gayesi “ilâ-yı kelimetullah” idi. Onlar bu gaye için gittikleri ve “küffar”dan fethettikleri yerlere İslamı ve Türklüğü götürdüler. Kimseyi zorla İslamlaştırıp Türkleştirmediler ama Türkleri oralara iskan ettikleri gibi devlet hizmetine aldıkları gayrimüslimleri Türk’e verip onlara Türkçeyi ve İslamı öğrettiler. Türkçeyi bir devlet dili, bir medeniyet dili olarak geliştirdiler. Onun için de o muhteşem asırlarda, dışarıdan onlara bakanlar devletlerine Türk İmparatorluğu dediler. Sultanlarına da Büyük Türk dediler. Osmanlılar ise, kuruluş dönemini anlatan  kendi Türk kimliklerinin farkındaydılar ve  bu kimliklerini sonradan da unutmadılar, sadece arka plana attılar.

 

                 Bugün bazıları anayasadaki Türklük tanımını savunmanın bir ırkın diğer ırklara, bir ulusun başka uluslara üstünlüğünü savunmak anlamına geldiğini ileri sürebiliyor. Kürt milliyetçiliğini hoş gören ve hatta destekleyen entelektüellerimiz Türklük kavramından köşe bucak kaçıyor. Kimi Siyasetçilerimiz sözünü ettikleri “millet”in adının Türk Milleti olduğunu söylemekten imtina ediyorlar. Bu anlayışa göre Türklük de, buradaki etnik gruplardan biri oluyor. Dolayısıyla Türklüğü savunmak kavmiyetçilik, Türklüğün bu topraklardaki etnik kimliklerle aynı düzlemde ele alınmasının yanlış olduğunu söylemek de ırkçılık oluyor. Halbuki, Türk kavramı, İslam öncesi Göktürk yazıtlarında da, İslamî dönem eseri Divanü Lügati’t-Türk’de de kapsayıcı ve siyasî bir ad olarak farklı budun ve kavimleri içine alan bir kavramdı. 1924 Anayasası da Türkiye halkına, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık cihetinden Türk dendiğini belirtmek suretiyle bu kapsayıcı anlayışı benimsemişti.

 

                                      son bölüm yarın.........

 

       

Bu haber 769 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...