“Okulların İmam Hatip´e dönüştürülmesi yeni sorunlar yarattı”

2 Şubat 2013 14:05

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, 4+4+4 eğitim sistemi ile; seçmeli ders belirlemede bütün seçimlik derslerin seçilebilmesine olanak yaratılmadığını ve seçmeli derslerin tercihinde öğrencilerin istekleri yerine idarenin tercihine göre ders seçimi yapıldığını iddia etti.
Gürbüz, okulların İmam Hatip’e dönüştürülmesinin de sorunlar yarattığını ileri sürerek, şu ifadelere yer verdi:
“ÖĞRENCİLER DİNİ İÇERİKLİ “ZORUNLU SEÇMELİ”
 DERSLERİ SEÇMEYE ZORLANDI!”
4+4+4 yapılanması ile 7-8 yaşında, henüz soyut düşünme yetisi gelişmemiş 4. Sınıf çocuğunun öğretim programına “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi hala “zorunlu ders” olarak yer almaktadır. Bunlar yetmezmiş gibi, ikinci 4 yıldan itibaren 9-13 yaş aralığındaki çocukların öğretim programına “Kur'an-ı Kerim”, “Hz. Muhammed'in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler dersleri fiilen “zorunlu seçmeli” ders olarak yerleştirilmiştir. Türkiye'nin pek çok ilinde İl ve ilçe milli eğitim müdürlerinin yönlendirmesiyle okul yöneticileri de kendilerini yönetici yapanlara yaranmak için bu dersleri seçmeleri konusunda velilere baskı yaptıkları sendikamıza gelen bilgiler arasındadır. Bu baskılar sonucunda çok sayıda bu derleri zorunlu olarak seçmek zorunda kalmıştır. 
Seçmeli ders belirlemede bütün seçimlik derslerin seçilebilmesine olanak yaratılmamıştır. Seçmeli derslerin tercihinde öğrencilerin istekleri yerine idarenin tercihine göre ders seçimi yapılmıştır. Öğrenci ve veliler okul idarelerince belirlenen paket dersleri seçmek zorunda bırakılmışlardır.  Çok sayıda seçmeli ders öğretmen ve müfredat eksiklikleri gerekçe gösterilerek açılmamış, okulda din dersi öğretmeninin bulunması sebebiyle öğrenciler dini içerikli dersleri seçmek zorunda bırakılmıştır. 
Örneğin, İstanbul Bağcılar Şükrü Savaşeri Ortaokulu'nda daha önce yapılan tüm uyarılara rağmen seçmeli ders olarak Dini dersleri seçmeyen öğrenciler üzerinde baskı ve ayrımcılık politikaları uygulanmış, öğrenciler velilerinin dilekçelerine rağmen zorla bu derslere kaydettirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu öğrenciler sınıf içinde kendileri yüzünden notların girilemediği söylenerek hedef gösterilmekte, “Niye seçmiyorsunuz, siz dinsiz misiniz?” diyerek rencide edilmişlerdir. Ayrıca dini dersleri seçmeyen öğrenciler bu dersler esnasında zorla sınıfta tutulmaktadırlar. (İstanbul)
Kars'ta İl Milli Eğitim Müdürü'nün müdürler toplantısında okul müdürlerine dini derslerin seçimi ile ilgili açık bir şekilde telkinde bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca İl ve ilçe müftüleri ile birlikte köy imamları evleri dolaşarak öğrencileri imam hatip ortaokuluna ve liselerine yönlendirici çalışmalar yapmıştır.
Seçmeli ders seçiminde genel olarak okul idarecilerinin oldukça etkili olduğu görülmüştür. Kimi idareler seçmeli ders olarak Matematik, İngilizce gibi dersleri seçenlere bu dersin öğretmeni olmadığı söylemiş, dini dersleri seçmeleri için yönlendirme yapmışlardır. (Kayseri) Diğer seçmeli derslerin; o dersi okutacak öğretmenin olmayışı, yeteri sayıya ulaşamama, okul baskısı, mahalle baskısı vb. gerekçelerle özellikle kenar mahalle okullarında genellikle zorunlu seçmeli hale gelen dini dersler seçilmiştir. (Malatya)
Din dersi üzerinden bugüne kadar yaratılan ayrımcı uygulamaların çok daha fazlası geçtiğimiz dönemde yaşanmıştır. Farklı din, mezhep ve inançların varlığı ve talepleri yok sayılmış, okullarda derslere din adamlarının girmesinden, okullarda gizli mescitler açılmasına, dini içerikli kitapların öğrencilere ücretsiz dağıtılmasından üniversite sınavlarında din sorularının sorulmasına kadar, geniş bir çerçevede yaşanan gelişmeleri, eğitimde dinselleştirme uygulamalarından bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. 
Türkiye'de okullarda din eğitimi ile ilgili olarak bu konuya seçmeli ders olarak yer verilmesinden, zorunlu ders haline gelmesine kadar farklı seçenekler denenmiştir. Zorunlu din dersi ya da seçmeli zorunlu olarak okutulan diğer dini içerikli derslerle ile ilgili tartışmalarda bilimsellikten çok, siyasal-ideolojik duruşlar, din ve din eğitimi konusundaki pozisyonlar etkili olmuştur. Sorun, eğitim üzerinden dini bilimselleştirmeye ya da bilimi dinselleştirmeye çalışma noktasında düğümlenmektedir. Oysa eğitim bilimi açısından geçerli olan tek şey eğitime bilimin gözlüğü ile bakmaktır. Dinin gözlüğü ile bilime bakmak mümkün değildir. 
Din dersinin zorunlu sayılması kamusal, laik, demokratik eğitim anlayışıyla ve bilimsel eğitimle temelden çelişmektedir. Okullarda, üstelik devlet aracılığıyla ve zorunlu olarak, yalnızca belli bir din ve belli bir mezhep öğretilmektedir. Bu durum, Türkiye gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok mezhepli toplumda, birçok sorunun doğmasına yol açmaktadır. Türkiye'de dinin siyasallaşması ve siyasal çıkarlara alet edilmesinin engellenmesi, ancak devletin dinden elini tamamen çekmesiyle mümkün olduğu unutulmamalıdır. 
Devlet, din işlerinden bütünüyle elini çekmeli, bütün dinler, mezhepler ve inanmayanlar karşısında tarafsız olmalıdır. Hiçbir resmi işlemde kimseye dini ya da inancı sorulmamalı, bir dine inananlar ibadetlerini devlet desteği almadan istedikleri gibi yapmalı, hiçbir inanca karşı ayrımcı uygulama yapılmamalıdır. Laik eğitimin bir gereği olarak okullarda hiçbir dinin eğitimi verilmemeli, din öğretimi ve ibadethaneler için kamu bütçesinden pay ayrılmamalıdır. Bu durumda yıllardır İslam'ın belli bir mezhebinin hizmetinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı, Diyanet'e bütçeden tek kuruş para ayrılmayarak, bu alana aktarılan paralar kamusal eğitime harcanmalıdır.
OKULLARIN İMAM HATİP'E DÖNÜŞTÜRÜLMESİ YENİ SORUNLAR YARATTI!
Geçtiğimiz dönemde imam hatip ortaokuluna kayıt yaptıran öğrenci sayısına baktığımızda imam hatip ortaokul birinci sınıfta 107 bin, lise imam hatip birinci sınıfta 125 bin öğrencinin kayıt yaptırdığı görülmüştür. Türkiye'de bağımsız imam hatip ortaokulu sayısı 700, bir imam hatip lisesinin bünyesindeki ortaokul sayısı 405 iken, imam hatip lisesi sayısı 694 olmuştur. 
Okulların İmam Hatip'e dönüştürülmesi süreci son derece sancılı bir biçimde olmuştur ve dönüşümün gerçekleştiği her ilde bu okulların boş kalması ve binlere öğrencinin mağdur edilmesi pahasına bu gerçekleşmiştir. Okulların açılmasına çok kısa bir süre kala dahi örneğin İstanbul Fatih Atatürk İlköğretim Okulu'nda olduğu gibi bu dönüşümler, öğrenciyi ve veliyi mağdur edecek biçimde yapılmaya devam edilmiştir. 4+4+4 yapılanması ile oluşturulan ortaokulların özellikle şehir merkezlerinde, ulaşımı kolay olan yerlerdekilerden başlayarak büyük bir kısmı İmam Hatip Ortaokuluna dönüştürülmüştür. Öğrenci velilerinin, öğretmenlerin ve sendikamızın mücadelesi ile çok sayıda okulun dönüşümü durdurulabilmiştir. 
Aynı eğitim bölgesi veya mahalledeki okulların dönüştürülmesi sonucunda öğrenciler bir başka okulda eğitimlerine devam etmek zorunda kalmışlardır. Evleriyle okulları arasındaki mesafeler artmıştır. Örneğin Malatya'da okulları dönüştürülen okulun öğrencileri (5.6.7.8.sınıflar) bir başka okulun 5.6.7. ve 8.sınıflarıyla birleşmek zorunda kalmışlardır. Bu durum sınıf mevcutlarının artmasına, diğer öğrencilerle uyum sorunu yaşamalarına vb. problemlere neden olmuştur. 
Kastamonu'dan aktarılan bir rapor ise şunları belirtmektedir: “İmam Hatip Ortaokulunun yanında başka ortaokul olmasın diye oraya ortaokul açılmadı. İlçenin tek ortaokulu Atatürk Ortaokulu. Şehir içinden gelen çocukların bir kısmı 2km kadar yürüyor Bir kısmı da aylık 80 L karşılığı özel servis tutmuş durumda.”
Çocukların imam hatip okullarına yönlendirilmesinde fiziksel ve zihinsel gelişimlerinden çok, eğitim bilimi açısından tartışmalı bir konu olan ailelerin tercihleri ön plana çıkarılmıştır. Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirir. Eğitimin hak olarak görülmesi devlete bir sorumluk yüklerken, bir hak değil de gereksinim olarak algılanması, bu sorumluluğun ailelere ve bireylere devredilmesi anlamına gelmektedir. 4+4+4 dayatması ile ilgili olarak yöneltilen eleştirilere cevap olarak söylenen “Ailelere tercih hakkı sunuyoruz” ifadesiyle söz konusu “tercih” ile “özgürlük” arasında bir bağ kurmak mümkün değildir.
1. SINIF MÜFREDATININ UYGULANMASINDA SORUNLAR YAŞANIYOR
Müfredatla ilgili olarak ilkokul birinci sınıf okutan öğretmenlerin güçlükler yaşayacağı önceden öngörülmüştür. Örneğin anasınıfı görmüş çocuklar için oryantasyon dönemine gerek duyulmamaktadır. Hatta sıkıcı olmaktadır. (Kastamonu Daday) Müfredat farklı yaş gruplarının bir araya gelmesi ile iyice uygulanamaz hale gelirken, sınıf öğretmenleri de okul öncesi müfredatı işlemeye yeterince hazır değildirler. 
Kars ilimizde çoğu okulda oyun sürecini benimsememiş ve daha okulun ilk günlerinden itibaren harf öğretimine başlandığı belirtilmiştir. (Kars) 72 ay üzeri öğrenciler boyama, kesme çalışmalarından bıkar hale gelmişlerdir. 
İlk okuma yazmaya Aralık ayında başlamayı planlamış olan müfredatın sakıncalı olduğu bildirilmiştir. Aralık ayından sonraki yedi-sekiz haftalık süreçte verilecek olan sesler araya Şubat tatilinin girmesiyle unutulması öğretmenlerde endişe yaratmaktadır. Bundan dolayı kimi öğretmenlerin geçmiş yıllardaki gibi ders işlemeye devam ettikleri bildirilmiştir. Bu ise küçük yaşlardaki çocuklar için bir dezavantaja dönüşmektedir. (Kayseri) Kimi okullarda oyun ve fiziki aktiviteler için uygun alanların olmaması da önemli bir sorun olarak bildirilmiştir. (Trabzon)
İllerimizden gelen bilgiler özellikle de büyük iller başta olmak üzere çoğu sınıfın 30 kişinin üzerinde mevcudu olduğunu göstermektedir. Sınıf mevcutları halen istenen seviyeye inmemişken 4+4+4 uygulaması ile mevcudun daha da artırılması ve bir de farklı yaş gruplarının bir araya gelmesi müfredatın uygulanabilirlikten uzak hale gelmesine yol açmıştır. 
Türkiye'deki okulların yüzde 33'ünde birleştirilmiş sınıf uygulaması sürdürülürken, taşımalı eğitim uygulaması halen yaygın bir şekilde sürdürülmektedir. Birleştirilmiş sınıfların 4+4+4 uygulamasının sorunlarını katmerlenmiş biçimde yaşadığı iletilmiştir. (Adıyaman)
ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE, ÖĞRETMENLER DE MAĞDUR EDİLDİ!
Eğitim Sen, 4+4+4 düzenlemesi ile okulların ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokuluna dönüştürülmesi sürecinde, öğrencilerin ve öğretmenlerin fiilen sürgün edileceğini, bu durumun eğitim sisteminde büyük bir kargaşaya neden olacağını ısrarla vurgulamıştı. Bu itirazlarımıza rağmen öğrencilerin ve öğretmenlerin kesinlikle mağdur edilmeyeceğini, okulların dönüşümünü yaparken bu durumu göz önünde bulunduracaklarını iddia etmişlerdir.  
Ancak ne yazık ki o dönem söylediklerimizden çok daha fazla sorun yaşandığı ortaya çıkmıştır. Okullarda yaşanan dönüşüm nedeniyle büyük miktarda öğrenci zorunlu olarak yer değiştirmek, on binlerce öğretmen yine zorunlu olarak tayin istemek zorunda kalmıştır. Norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer değiştirmek zorunda bırakılırken, çoğunun tercih ettikleri okullara yerleşmeleri mümkün olmamıştır. 
ÖĞRETMENLER HAZIRLIKSIZ OLDUKLARI BU UYGULAMAYI ALELACELE HAYATA GEÇİRMEYE ZORLANDI!
Bir bütün olarak 4+4+4 düzenlemesi norm kadro dışında da öğretmenleri zor durumda bırakan bir uygulama olmuştur. Özellikle 72 ay öncesi çocuklara eğitim vermek için yeterince hazır olmayan sınıf öğretmenlerinin sırtına alelacele devreye giren bu uygulama ile aynı zamanda okul öncesi öğretmenliği de yüklenmiştir. Genel olarak sistemin hazırlıksız biçimde değişmesi uygulamanın yürütücüsü olan öğretmenlerde önemsenmedikleri düşüncesine yol açmıştır. (Çanakkale) Nitekim sistemdeki değişiklik için 5 gün planlanan ve fiilen 4 gün yapılan bir hizmet için eğitim yeterli görülmüştür ve bu sürenin de büyük bir çoğunluğu eğitim emekçilerinin yaygın protestoları ile geçmiştir.
Eğitim Sen olarak iddia ediyoruz; Türkiye'de 60-66 aylık çocuklara eğitim verecek sınıf öğretmeni yoktur. Eğitim fakültelerinden sınıf öğretmenliği eğitimi alarak mezun olan öğretmenler 72 aylık ve daha büyük çocuklara, öğretim programını uygulayabilecek şekilde eğitilmişlerdir. Bunun reddedilmesi hem öğrenciye hem de öğretmene zarar vermektedir ve eğitimdeki niteliğin düşmesine göz yummak demektir.
1. sınıf okutan öğretmenler, 72 aydan küçük çocukların tuvalet, temizlik, beslenme vb. tüm ihtiyaçları ile tek tek ilgilenir bir duruma gelmiştir. Öğrencinin teneffüse çıkarken dahi öğretmenini yanında istemesi öğretmenin de dinlenme zamanı olan teneffüsleri ortadan kaldırdığı belirtilmiştir. (Trabzon) Öğretmen işinin yanında anne ve baba rollerini de üstlenirken, Bakan Dinçer'in ve hükümet yetkililerinin öğretmen emeğini azımsayan açıklamaları geçtiğimiz dönem de eksik olmamıştır.

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber 1175 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...