“Okullarımızda sadece öğretmenler marifetiyle eğitim verilmelidir”

19 Ocak 2019 13:05

Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi- Türk Eğitim-Sen Şube Başkanı Ali Balaban,  2018-2019 eğitim öğretim yılı ilk yarısı sona ermesiyle ilgili açıklamalarda bulundu.

 “Okullar yarıyıl tatiline giriyor ancak eğitimin sorunları hem eğitimciler hem öğrenciler açısından katmerleşerek büyüyor. Bilindiği gibi Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı olması eğitim camiasında heyecan uyandırdı. Şu ana kadar Bakan’ın eğitimci dostu yaklaşımları, eğitimin sorunlarını çözme konusundaki isteği, öğrencilere bakışı bizleri umutlandırmaktadır. Tabi ki eğitimin yıllardır süre gelen, katmerleşen sorunlarını kısa sürede çözebilmek mümkün değildir. Ancak sorunlara kalıcı neşter vurmak için bu iradeyi ortaya koyabilmek gerekir. Türk Eğitim-Sen olarak yapıcı tüm icraatlara destek verdiğimizin bilinmesini istiyoruz. Eğitim sistemimizin ezbercilikten kurtarılması, eğitimde sorgulayan, araştıran bir modele geçilmesi ve dünyaya entegre olmamız, derslik ve öğretmen açığı, okulların alt yapı ve teknolojik donanımı, okullaşma oranlarının düşüklüğü v.b. sorunların ortadan kaldırılması, eğitim çalışanlarının gerek maaşlarının gerekse özlük haklarının OECD ülkeleri düzeyine yükseltilmesi, öğretmenlerin statülerinin artırılması, eğitim çalışanlarına şiddetin son bulması, hak gaspının önlenmesi en büyük temennilerimizdendir.

Bu minvalde 2018-2019 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılı sona ererken, sendikamızın tespit ettiği eksiklerin giderilmesi eğitimin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.

Yönetici atamalarında mülakatın etkisinin azaltılması olumlu bir adımdır ama yetmez! Mülakat tamamen kaldırılmalıdır.

Bilindiği 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde okul yöneticiliğine atamada yeterliliklere dayalı yazılı sınav uygulaması ve belirlenecek diğer nesnel ölçütlerin kullanılacağı ifade edilmişti. Milli Eğitim Bakanlığı bu kapsamda MEB Yönetici Atama Yönetmeliği’nde kısmi bir değişiklik yaptı. Ancak bu değişiklik tam olarak beklentilerimizi karşılamadı. Şöyle ki; yapılan değişiklikle müdür ve müdür yardımcılığı görevlendirmelerinde yazılı sınav ağırlığı yüzde 80, mülakat ağırlığı ise yüzde 20 olarak değiştirildi. Bu noktada etkisi azaltışmış bile olsa, mülakatın varlığının devam etmesi, kul hakkı gaspının tam olarak sona ermeyeceği anlamına gelmektedir. Sendikamızın talebi yönetici atamalarında mülakatın tamamen kaldırılması, tüm yöneticilerin sadece yazılı sınav esasına göre atanmasıdır. Sendikal baskıların had safhaya çıktığı bu dönemde, bu arsızların aşil tendonunu keserek, adaletsizliğe engel olmak çok önemlidir.

Sözleşmeli öğretmenlik sendikamızın 2005 yılından beri mücadele ettiği bir istihdam yöntemidir. Aksi yöndeki uygulamalar öğretmenlerin verimini düşürür. Yargının sözleşmeli öğretmenliği kaldırmasını ve tüm öğretmenlerin kadrolu olarak atanması gerektiği yönünde karar vermesini bekliyoruz. Bu yapılana kadar da tüm sözleşmelilere yarıyıl tatilinde eş durumundan tayin hakkı verilmelidir. Ayrıca il içi ve il dışı özür gruplarında il emri-ilçe emri uygulanmalı, parçalanan aileler birleştirilmelidir.

Aynı il sınırında görünen ancak aralarında günü birlik gidip gelinemeyecek kadar çok mesafe olan yerlerde görev yapan öğretmenler de eşlerinden, çocuklarından ayrı yaşamaktadır. Dolayısıyla talebimiz il içi özür grubu mağdurlara da tayin hakkı verilmesidir. Bu noktada il içi özür grubu tayinlerinde 50 kilometre kriteriyle, ilçe emri hakkının geri getirilmesi çok önemlidir.

Okullarımızda değerler eğitimi verilmesini önemsiyor, bu noktada MEB’in girişimini takdir ediyoruz. Ancak değerler eğitimi MEB’in öğretmenleri tarafından verilmelidir, pedagojik formasyonu olmayan insanlar tarafından değil. Şöyle ki; MEB çeşitli vakıf, dernek, cemiyet v.b. kurumlarla protokoller imzalamıştır. Bu protokollere binaen bu vakıf, dernek, cemiyetlerden insanlar gönüllü olarak değerler eğitimini öğrencilerimize vermektedir. Bu insanların büyük kısmının pedagojik formasyonu yoktur, öğretmen değillerdir, aksine işletmeci, odyolog, tekniker, mühendis, danışman, uçak teknisyeni, mali müşavir gibi mesleklere sahiptirler. Dolayısıyla MEB’in 923 bin öğretmeni dururken, eğitim ile uzaktan yakından alakası olmayan bu kişilerin neden okullarda değerler eğitimi verdiğini anlamakta zorlanıyoruz. Bu uygulama ile MEB kendi öğretmenlerine, ‘Ey öğretmenlerim, ben size güvenmiyorum, dolayısıyla öğrencilerimize dışarıdan hizmet getiriyorum’ demektedir. Bu yaklaşımı kabul etmemiz ise mümkün değildir.

Türkiye'de sivil toplum kuruluşlarının, birtakım oluşumların kendi mecralarında eğitime yönelik projeler geliştirmeleri, faaliyetlerde bulunmaları önemlidir ama bu faaliyetlerin yapılacağı yerler okullar değildir. Çünkü okullarımızda sadece öğretmenlerimiz marifetiyle eğitim verilmelidir. Nitekim 15 Temmuz’u hep birlikte tecrübe ettik. Türkiye’yi o sürece götüren en önemli neden kamusal alanın belli yapılara açık hale getirilmesiydi. Dolayısıyla yaşananlardan ders çıkarmalı, eğitim eğitimciye, dolayısıyla MEB öğretmenlerine bırakılmalıdır. Türk Eğitim-Sen olarak MEB’i bu protokolleri iptal etmeye çağırıyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili hazırlık çalışmaları yapmaktadır. Sendikamız da bu kanun ile ilgili görüşlerini hem yazılı olarak hem de Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan bir toplantıda kapsamlı bir şekilde ifade etmiştir. Kariyer mesleği olan öğretmenliğin statüsünün artırılması, öğretmenlere kaybettikleri itibarlarının verilmesi çok önemlidir. Bu noktada kanun çıkarılırken 657 Sayılı DMK ve MEB mevzuatındaki hakları korunmalıdır. Öte yandan öğretmenlerin kariyer basamaklarında yükselebilmesi için düzenleme yapılmalı; 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman, 20 yılını dolduran öğretmenlere başöğretmen unvanı verilmelidir.

Eğitim çalışanlarına yönelik şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Caydırıcı cezalar verilmeden bu olayların son bulmayacağını yıllardır dile getiriyoruz. Bu noktada Türk Eğitim-Sen eğitim çalışanlarına yönelik şiddet ile ilgili bir kanun teklifi hazırlamıştır. Milletvekilleri aracılığıyla TBMM gündemine gelecek olan bu teklife tüm siyasi partilerin destek vermesini istiyoruz. Şiddetin önlenmesi için mutlaka yasal cezai düzenleme yapılmalı, şikâyete bağlı kalmaksızın fail hakkında kamu davası açılarak konu takip edilmelidir. Mobbing de cezai yaptırım gerektiren bir suç kabul edilmeli, illerde ve eğitim kurumlarında Mobbing İzleme Kurulları oluşturulmalı, bu kurullarda sendika temsilcilerine de yer verilmelidir.

Eğitim çalışanlarının tamamına Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği verilmeli, yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımı yapılmalı, bu çalışanlar angarya işlerden kurtarılmalıdır.”

Bu haber 300 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...