Bir Gazinin 6 Mart Anısı

6 Mart 2019 16:14

 Ispartamızın yetiştirdiği değerlerden Merhum Mahmut Kıyıcı ’nın 1982 yılında gazetemize yazmış olduğu yazısı:

Mahmut KIYICI

  Yıl 1982, Ağustos ayının 8'nci günü Çarşamba. Vakit ikindiye yakın. Hava almak için misafirlerimle birlikte bahçeye indik. Misafirim, çocukluk yıllarımda Atabey’de kapı komşumuz olan Hafız Abdullah Yağcı iyi bir amca idi. Yaşı tam 88 ama Allah nazardan saklasın, gücüne aktif, hafızası (belleği), bir gencinkinden, hatta seçkin bir gencinkinden farksız. Canlı bir tarih.. Sahip bulunduğu çok zengin bilgi görgü hazinesindekileri gayet güzel düzgün ifadelerle ve rahatlıkla anlatabiliyor.

  Şuradan buradan konuşurken söz savaş anılarına geldi. Birinci Dünya Savaşında General Ali İhsan Sabis komutasındaki kuvvetlerde, bir yedek teğmen olarak IRAK ve SURİYE cephelerinde savaşmış. Mütarekeden sonra henüz nefes almadan Kurtuluş Savaşına katılmış. Zafer kazanılıp, düşman yurttan atıldıktan sonra, mucize kabilinden sağ kalmış ve terhis edilerek yuvasına dönmüştür. Savaşlarda gösterdiği başarılarından dolayı kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilmiş. Bu madalyanın yıllar önce Isparta’da düzenlenen bir askeri törenle kendisine verildiğini hatırlıyorum.

  Sohbet sırasında, Atatürk’ün Isparta’yı ziyaretine ait bir anısının bulunup bulunmadığını sordum.

Evet, var dedi ve şöyle devam etti:

  ‘’ ATATÜRK’ün Isparta’ya geleceği haberi Atabey’e ulaşınca ileri gelenler toplanarak bir karşılama heyeti seçildi. Bu heyet benim ile Nahiye (Bucak) müdürü İsmail Efendi (Kutlu Belediye Başkanı Ali Efendi (Alkan) Paşaefendizade Halit Efendi (Erdoğan) ve Atatürk ile birlikte gelen ve sonradan bize katılan Yüzbaşı Hamdi Bey (Kum),  dan oluşuyordu.

  O tarihlerde Isparta’nın demiryolu ile bağlantısı bulunmadığı için istasyonu (Kuleönü) idi. Sabah erkenden Atabey’den hareketle istasyonda Isparta heyeti ile birleştik. Kuşluk vakti Atatürk’ün treni istasyona geldi. Heyet üyeleri kendisine tanıtıldı. Bu arada o dört bir yana şöyle bir baktı. Sonra Isparta Heyeti Başkanı Ortaokul Fransızca Öğretmeni Ali Rıza Bey’e (Uysal) dönerek, karşıda görülen yeşil yerin neresi olduğunu sordu. O da (Atabey) diye cevap verdi. Bunun üzerine (Atabey) kelimesinin anlamının nereden geldiğini açıklamasını istedi. Aldığı cevabı yeterli bulmadı. Bu sırada açıklama yapmak için münasip bir şekilde müsaadelerini istedim ve şu şekilde devam ettim:

 - Efendim Atabey’in adı ERTOKUŞ’tur. Kendisi Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın önce öğretmeni sonra bir uç komutanıdır. Bizanslılarla ve Venedikli’lere savaşarak çevrenin fethini sağlamıştır.

 Açıklamadan sonra Atatürk, Atabey’de Ertokuş’un bir eseri bulunup bulunmadığını sordu.

 Ben de:

  - Paşam, bir medrese vardır, dedim. Ardından tarihi nedir, dedi.

  - Ahad işrun sitte Mie, 621'dir şeklinde cevapladım.

  Atatürk’ün bu hususta daha geniş bilgi edinmek istediğini sezmiştik. Onun için Yüzbaşı Hamdi Bey söz aldı:

-              Paşa hazretleri, kardeşim Naci (Kum) Atabey tarihi hakkında çok araştırma yapmış bulunuyor. Müsaade buyrulursa ben kendisinden alacağım bilgileri size arzedeyim, dedi.

Atatürk’te peki öyle ise, harhalde beklerim buyurdular.

  Not: 1- Dr. Sadık Yağcı’nın babası.

          2- Sonradan Milli Savunma Bakanlığı şube Müdürü Alb. ve Hazettepe Üniversitesi Prof. lerinden İlhan Kum’un babası.

 

Bu haber 316 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...