Eğitim-Sen’den laik ve bilimsel eğitimin yol haritası

7 Haziran 2013 16:40

Eğitim-Sen İl Temsilcisi M. Rıfat Gürbüz; laik ve bilimsel eğitimin öneminin öğrencilere anlatırken izlenebilecek yol haritası ile ilgili bir açıklama yaptı. Gürbüz’ün açıklaması şöyle: “

Kamusal eğitimin önemli bir parçası olan ve insanı merkeze alan laik eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunur. Laiklik, devlet yönetiminin, eğitimin, hukuk kurallarının ve bir bütün olarak toplumsal yaşamın dini kurallara göre değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır.

Dinsel eğitim; olay, olgu ve nesneleri bilimin değil, dinin (ya da dini merkeze alanların) bakış açısıyla açıklamayı temel almaktadır. Örneğin, yağmurun oluşumunu, suyun belli bir aşamada yoğunlaşarak buharlaşması olayı olarak açıklamak yerine, Tanrı katında duası kabul olan insanların duaları sonucu olduğunu kabul etmeye bizleri yönlendirir. 

Daha karmaşık bilimsel konular (evrim, kök hücre vb) gündeme gelince bu durumu açıklamak bu kadar kolay olmamaktadır. Ancak “bilim yuvaları” olarak gösterilen üniversitelerde bile evrim karşıtı etkinliklerin organize edildiği bir ortamda bilimsel ve laik eğitim mücadelesinin ne kadar önemli ve güncel olduğu açıktır.

Bu nedenle;

Öncelikle öğrencilerimize Türkiye’deki farklı inanç gruplarının varlığına dair kısa bir bilgi verilmelidir.

Kimdir bu inanç grupları?

Aleviler, Şiiler, Şafiiler, Bahailer, Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Gregoryenler, Museviler, Süryani ve Ezidiler, Nusayriler, agnostikler, deistler, ateistler ve uzun yıllardır devletin biricik İslam olarak inşa etmeye çalıştığı hakim Sünnilik anlayışı dışında kalan Sünniler.

AKP’nin ise Türkiye toplumunun söz konusu farklılığını yok saymakta olduğunu ve herkesi tek tipleştirmeye çalıştığını ifade etmeliyiz. Bu duruma örnek olarak,

4+4+4 düzenlemesiyle birlikte zorunlu din derslerinin yanı sıra getirilen yeni seçmeli din derslerinin açılması,

Bu derslerin adeta zorunlu hale getirilmesini,

Ders kitaplarının içeriğine İslami bir dille müdahale edilmesini örnek gösterebiliriz.

Ayrıca şu vurguları yapabiliriz:

Anayasa’nın 24. maddesine göre, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, yıllardır ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasındadır. Zorunlu din dersi uygulaması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmasına neden olduğu gibi, devletin dinler karşısında tarafsız kalmamasına, ağırlıklı olarak tek bir mezhebi öğreterek bütün dinsel inançları eşdeğer görmemesine yol açmaktadır.

Okullarda zorunlu din derslerinde okutulan İslam’ın Sünni mezhebinin kurallarıdır. Bu nedenle zorunlu din dersi uygulamalarını savunanların iddialarının aksine, bütün din ve inanışlar öğrencilere eşit mesafede tanıtılmamakta, bu durum eşit olmayan ve ayrımcı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Protokolün 2. maddesi şöyledir: “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefi inançlarına göre yapılması haklarına saygı gösterir.”

Yukarıdaki metindeki ebeveynin çocuklarını kendi dini inanç ve felsefesine göre yetiştirme hakkından hareketle, zorunlu din dersinin kaldırılmasının gerektiği açıktır. Eğer din dersinde bir din veya mezhep esas alınıp, bunların benimsetilmesine yönelik bir din eğitimi veya dinî eğitim verilip diğer din ve mezhep mensupları veya inanmayanlar bu derse girmeye zorlanıyorsa, bu din ve vicdan özgürlüğü açısından ciddi sorun oluşturmaktadır.

LAİK EĞİTİMİ NEDEN SAVUNUYORUZ?

 Toplumsal, ekonomik ve siyasal sorunlara baktıklarında sadece kaos ve anarşi gören 12 Eylül cuntacıları, zorunlu din dersi uygulamasını anayasa maddeleri arasına koyarak “dindar gençlik” yaratma idealinde önemli bir aşama kaydetmişlerdir. Bu ideal doğrultusunda düzenlenen Anayasa’nın 24. maddesine göre “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu ders olarak anayasal düzende yerini almıştır. İslam’ın bir mezhebinin öğretisinin devlet tarafından sunulmasına dayanan zorunlu din dersi uygulaması, yurttaşların farklı dini inançlarının devlet nezdinde eşdeğer görülmediğinin en açık kanıtı olagelmiştir.

Yıllardır ülke gündeminde olan “zorunlu din dersi” uygulaması, AİHM ve yüksek yargı kararlarına rağmen sürdürülürken, AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı “zorunlu din dersi kaldırılsın” talebi karşısında her defasında üç maymunu oynamıştır. 4+4+4 olarak bilinen eğitimin kademelendirilmesi düzenlemesiyle birlikte de 12 Eylül cuntacılarını dahi geride bırakan bir uygulamanın altına imza atmıştır. Getirilen yeni seçmeli din dersleri, fiilen zorunlu kılınmış, üstüne üstlük YGS’de 5, LYS’de 8 tane bu ders içeriklerinden soru sorulması sağlanarak dersler cazip hale getirilmiş ve müfredattaki önemi artırılmıştır. Düşünün ki bir öğrencinin, ilkokulun başından genel lisenin bitimine kadar en fazla toplam 144 saat Felsefe ve 72 saat Sosyoloji dersi görebilecekken, 1476 saat din dersi görebilmesi mümkün kılınmıştır.

Bu düzenlemelerle birlikte aynı zamanda çocuk işçiliğinin ve çocuk gelinler sorununu derinleştiren, özel okullara teşvik sunan, meslek lisesi öğrencilerinin emeğini işletmelere peşkeş çeken, kısaca eğitim hizmetini piyasalaştıran uygulamalar da hayata geçirilmiştir. Ancak AKP, düzenlemenin bu yanlarını değil, getirilen seçmeli din derslerini kamuoyunun gündemine sokmaya çalışmıştır. İşte bu nedenle dün karşı çıktığımız bu düzenlemenin yasalaşmasıyla, 13 yaşındaki çocukların, birilerinin kar hırsı yüzünden pres makinelerinin altında can verdiği ülkemizde, bir taraftan “dindar gençlik” isteyen diğer taraftan da çocukları işçileştiren politikaları hayata geçirenlerin “dindarlığını” değil, insanlığını sorguluyoruz! Bunun özgürleşme değil, köleleştirme sürecinin bir parçası olduğu belitilmelidir.

LAİK VE BİLİMSEL EĞİTİM NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR?

Laik eğitim, öğrencilerin hiçbir biçimde inançları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulamayacağını, onlara bir inanç dayatması yapılamayacağını, öğretmen yetiştirme politikasından başlayarak müfredatın oluşturulması aşamalarına kadar ayrımcılığın önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması talebini ve mücadelesini ifade etmektedir. Tüm bunlara ek olarak laik eğitim çocuğun ya da gencin birey olarak kabul edilmesini, dolayısıyla çocuğun belirli hakları olduğunu ve kendisini gerçekleştirebileceği eşitlikçi, özgürlükçü, bilimsel ve demokratik bir eğitim hizmetinden yararlanabilme hakkının engellenemeyeceğini ifade eder.

Bugüne kadar savunduğumuz şekliyle eğitim hizmetinin kamusal, parasız, bilimsel, nitelikli, laik ve anadilinde örgütlenmesi talebimiz bu durumun en açık ifadesidir. Birbirini tamamlayan bu ilkeler eğitim hizmetinin olmazsa olmazlarıdır. AKP ise “ilköğretim devlet okullarında parasızdır” ifadesini yasadan çıkarmış, okulları şirketleştirerek kamusallığını ortadan kaldırma girişimine soyunmuş, niteliğe değil kaliteye odaklanmış, ırkçı ve cinsiyetçi öğelerle eğitimi kuşatmıştır. Tüm bunlara ek olarak, bilimsel eğitimin içi boşaltılmış ve yerine dinsel referanslarla kuşatılmış bir eğitim hizmeti oluşturulmuştur. Evrim teorisini anlatan öğretmenlere soruşturma açılmasından, Felsefe ve Biyoloji gibi ders müfredatlarının dönüştürülmesine; klasik edebiyat eserlerinin sansürlenmesinden, öğrencilerin Umre’ye ya da cuma namazlarına götürülmesine kadar eğitim hizmeti hakim din kavrayışının emrine sunulmuştur. Böylelikle çocukların, dünyayı anlama ve yorumlama kabiliyetleri sınırlandırılmakta, kendi yetenekleri ve istekleri daha baştan kısıtlanmaktadır. Kısaca ülkemizde yaşananlar, çocukların hak ve özgürlüklerini yok sayan, özgürleştirme adı altında çocukların üzerindeki farklı tahakküm biçimlerini pekiştiren, toplumun (kültürel, inançsal vb.) tek tipleştiren bir sürecin ifadesidir. Buna karşı çıkabilmenin yolu ise bilimsel ve laik eğitimin bir bütünün iki parçası olduğu gerçeğinden geçmektedir.

EĞİTİMİN İÇERİĞİ DİNSEL DEĞİL BİLİMSEL OLMALIDIR!

Laik eğitim, özünde bilimsel eğitimi ifade ederken, bilimin kuşkucu­, sorgulamaya, araştırmaya, eleştirmeye dayanan yüzüdür. Dinsel eği­tim ise kabule dayanırken, herhangi sorgu ya da eleştiriyi kabul etmez. İnsanı merkeze alan laik bir eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunurken, din merkezli bir eğitim anlayışı insanları inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırarak, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise dinden sapmış hatta düşman ilân etmektedir. Böyle bir zihniyet ile toplumda birinci ve ikinci sınıf insanlar ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Yapılması gereken, doğru olan her şeye bilimin gözlüğü ile bakmak, söz konusu doğruluğun iddiasını bilim aracılığıyla sorgulamaktır. Bilim “bilim” olarak, din “din” olarak kaldığı sürece, kendi işlevlerini yerine getirebilecekleri unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki, bilimsel eğitim öğretmenlerin niteliğinden müfredatın içeriğine kadar eğitim hizmetinin temel unsurlarından birisi olmalıdır. Bilimsel, ayrımcı olmayan, insan haklarına saygılı, eşitlikçi ve özgürlükçü biçimde örgütlenen eğitim hizmeti ile çocuğun evrensel değerlerlerle tanışmasının, dolayısıyla sorgulamayı ve eleştirel düşünmeyi benimseyerek kendisini gerçekleştirebilmesinin imkanı oluşturulabilecektir.

LAİK EĞİTİM CİNSİYET AYRIMCILIĞINA KARŞI ÖNEMLİ BİR MEVZİDİR!

Bir başka önemli konuda kadına yönelik tahakküm biçimleri karşısında laikliği ve laik eğitimin kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesine sunduğu katkıdır.

Kılık, kıyafet serbestliği diyerek, öğretmen ve öğrencilerin etek boylarını ölçen,

Kadınlar sokak ortasında katledilirken, "namus bekçiliğine" soyunup, "en az üç çocuk" dersleri veren,

Kız çocuklarının bedenini şehvet konusu yapan,

Namus diye diye, kadını eve hapsetmek isteyen,

Kız ve erkek çocuklarını, “ateşle barut” gibi görerek karma eğitime karşı çıkan,

AKP karşısında, kadınların erkek egemen tahakküm biçimleri karşısındaki eşitlik ve özgürlük talebinin ve cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi mücadelesinin zeminini yine laiklik savunusu oluşturmaktadır.

Eğitim Temel Bir Haktır! Bu Hakkın kullanılması Önündeki Engeller Ve Öğrencilere Yönelik Ayrımcı Uygulamalar Kabul Edilemez! Öğrencilerimizin De Özgürlükleri Olduğunu Hatırlatmalıyız! 

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, eğitim ve yükseköğretim hizmetini üretirken kamu gücü ve ayrıcalıklarına sahip kişileriz. Daha açık ifade etmek gerekirse, öğrencilerimiz karşısında kanunla tanımlanmış belirli yetkileri kullanmakta ve bu nedenle sokaktaki vatandaştan farklılaşmaktayız. Sahip olduğumuz bu statünün altı iyice çizilmelidir.

Söz konusu bu gücümüzün, öğrencilerimizin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayacak biçimde kullanılmaması için yasa koyucuların hukuka uygun gerekli tedbirleri alması gerekirken, aksine bu eşitsizliğin giderek derinleştirildiğinin altını çizmeliyiz.

Bu nedenle biz eğitim ve bilim emekçileri olarak laikliği, eşit ve özgür bir eğitimin temel koşullarından biri olarak gördüğümüzü ve bunun için mücadele ettiğimizi belirtmeliyiz. Aksi halde, AKP’nin özgürlük söylemi altındaki baskıcı, eşitsizlikçi ve ayrımcı politikalarına ses çıkarmayarak bu zulme ortak olacağımızı vurgulamalıyız!

Sonuç olarak, öğrencilerin eleştirel bir zihinsel yapı ile mi, yoksa kendilerine verilen bilgiyi aynen ezberleyerek kabul etmeye hazır olacakları bir eğitim yapısı ile mi yetiştirilecekleri sorusu önemlidir. Hiçbir toplum tamamen aynı inancı paylaşan insanlardan oluşmadığına göre, tüm inançlara aynı mesafede bulunması gereken devletin sadece bir mezhebin ya da dinin eğitimini zorunlu ya da seçmeli olarak vermesi aynı derecede yanlış bir uygulamadır.

Sorunun, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü açısından çözümü açıktır ve dünyanın pek çok ülkesinde de örnekleri uygulanmaktadır. Devlet, bütün dinlere ve inanmayanlara eşit mesafede durmalıdır. Nüfus kâğıdında din hanesi bulunmamalıdır.  Hiçbir resmi işlemde kimseye dini ve inancı sorulmamalı, bir dine inananlar ibadetlerini istedikleri gibi yapmalı, hiçbir inanca karşı ayrımcı uygulama yapılmamalıdır. Bu nedenle, zorunlu-seçmeli din dersleri kaldırılmalıdır!”

 

Bu haber 794 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...