“Eğitim sistemi kaosun içine itildi”

17 Haziran 2013 19:14

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, 2012 – 2013 eğitim-öğretim yılı dolayısıyla yaptığı değerlendirmede, eğitimde 4+4+4 uygulaması ile eğitim sisteminin büyük bir kaosun içine itildiğini ileri sürdü.

Gürbüz’ün değerlendirmesi şöyle: “2012-2013 eğitim-öğretim yılı, 14 Haziran Cuma günü resmen sona erecektir. 2012-2013 eğitim öğretim yılı, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak, AKP iktidarının siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yasalaşan ve uygulanmaya başlanan eğitimde 4+4+4 dayatması ile eğitim sistemi büyük bir kaosun içine itilmiştir.

12 Eylül darbesi sonrasında cunta eliyle başlatılan “Türk-İslam sentezi” eğitim anlayışı ve eğitimde ticarileştirme uygulamaları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte, geçmişte olduğundan daha fazla oranda iç içe geçmiş bir şekilde hayata geçirilirken, 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim üzerinden din istismarı uygulamaları daha da arttırılmıştır.

AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündeme getirdiği 4+4+4 dayatması nedeniyle, 2012-2013 eğitim öğretim yılı gerek öğrenciler, gerek öğretmenler açısından tam bir kâbus olarak yaşanmış, eleştirileri görmezden gelen hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı, geçmiş yıllarda olduğu gibi, eğitimin giderek büyüyen sorunları karşısında resmen sınıfta kalmıştır.

2012-2013 eğitim öğretim yılına genel olarak bakıldığında, eğitimde 4+4+4 dayatmasının yasalaşması sürecinde ve sonrasında sendikamız Eğitim Sen başta olmak üzere, üniversitelerin bilimsel kürsüleri ve eğitim bilimciler tarafından yapılan eleştirileri ve dile getirilen kaygıların ne kadar haklı ve yerinde olduğu bir kez daha olduğunu açık bir şekilde görülmüştür.

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin topluma ve öğrencilere bir dayatma olarak zorla kabul ettirilmek istenmesi, eğitim sisteminin çocuk ve gençlerimizin yararına değil, AKP’nin siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmesinin esas alındığını göstermiştir.

2012-2013 eğitim yılının başından bugüne kadar okullarda en çok gözlenen sorunların başında okulların dönüştürülmesi kararları ile açığa çıkan mağduriyetler gelmektedir. 72 ay öncesi çocukların okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatlerinde yaşanan sorunlar, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar, din içerikli seçmeli derslerin fiilen “zorunlu seçmeli” hale getirilmesi vb gibi sorunlar, 2012-2013 eğitim öğretim yılında eğitim gündeminde öne çıkan temel sorunlar olmuştur.

Zorunlu din dersleri uygulamasına ek olarak, 4+4+4 dayatması ile “zorunlu seçmeli” derslerin getirilmesi ve buna bağlı olarak eğitim müfredatında din derslerinin ağırlığının arttırılması, kılık kıyafet serbestliği konusunun hükümet ve yandaş sendikalar tarafından “özgürlük” adına istismar edilmesi muhafazakârlaştırmanın en belirgin örnekleridir. Son olarak okullarda ibadet yerleri açmaya yönelik zorlayıcı tutumlar, eğitim sistemini dört bir yandan kuşatmış ve eğitimde yaşanan en temel sorunların üzerini örten bir örtü işlevi görmüştür.

OKULA BAŞLAMA YAŞININ GERİ ÇEKİLMESİ

 1. SINIFLARDA YIĞILMALARA NEDEN OLMUŞTUR

2011-2012 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayan çocuk sayısı 1 milyon 404 bin 857 iken, 4+4+4 sonrasında okulöncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle 1.sınıfa başlayanların sayısı 465 bin 848 artmış ve 1. sınıfa giden öğrenci sayısı olması gerekenin çok üzerinde artarak 1 milyon 870 bin 705’e çıkmıştır. Bu durum okullarda yeterli altyapının olmaması ve derslik yetersizliği nedeniyle pek çok sorunu beraberinde getirmiştir.

2012-2013 eğitim öğretim yılı boyunca 60-66 aylık çocuklarla 72-83 aylık çocukların aynı sınıflarda eğitim alması nedeniyle yaşanan pek çok sorun öğretmenleri, öğrencileri ve velileri çok zor durumlara düşürmüştür. AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini yok sayarak eğitime başlama yaşını erkene çekmesi nedeniyle kendilerinden yaşça büyük olanlarla aynı eğitimi almak zorunda bırakılan on binlerce çocuk, fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış, okulöncesi çağdaki çocukların ve velilerin önemli bölümü, 4+4+4 dayatması nedeniyle psikolojik travma yaşayacak kadar olumsuz etkilenmişlerdir.

Bu durum geçmişte eleştirilerimize kulaklarını tıkayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın da dikkatini çekmiş ve okullarda yaptırılan değerlendirmeler sonrasında farklı yaş grubundaki çocukların sınıflarının ayrılması talimatı verilmiştir. Ancak bu talimat verilene kadar çocukların karşı karşıya bırakıldığı psikolojik travmanın izleri kolay silinebilecek gibi görünmemektedir.

4+4+4 dayatması ilk gündeme getirildiğinde ısrarla belirttiğimiz gibi, yapılması gereken okulöncesi çağda olan 72 ayın altındaki bütün çocukların anasınıflarına kayıtlarının yapılması ve ilkokula başlama yaşının kesinlikle 72 ayın altında olmamasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, büyün eleştirilerimize rağmen eğitim biliminin temel ilkelerine karşı direnmekte ve yanlışta ısrar etmeyi sürdürmektedir. Okula başlama yaşının erkene alınması konusunda geri adım atılmaması durumunda, olan yine çocuklarımıza, velilere ve elbette bütün bu sorunlarla baş etmek zorunda kalan öğretmenlerimize olacaktır.

OKULÖNCESİ EĞİTİMDE OKULLAŞMA ORANLARI DÜŞMÜŞTÜR

Eğitimde 4+4+4 dayatmasına karşı çıkanların en önemli itirazlarından birisi olan 72 aydan küçük çocukların ilkokula başlatılmamasına yönelik itirazlar, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dikkate alınmamıştır. Okulöncesi çağda olan ve okulöncesi eğitime gitmesi gereken 60-71 ay grubundaki çocukların ilkokula otomatik kayıtlarının yapılması nedeniyle okulöncesi eğitimde okullaşma oranları ülke genelinde ortalama yüzde 10 düşmüştür.

2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde genel okullaşma oranı yüzde 65,69 (Erkek: %66,20; Kız: 65,16) iken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında bu oran yüzde 55,35’e (Erkek: %57,34; Kız: 53,24) gerilemiştir. 4+4+4 düzenlemesi ile ilkokula başlama yaşının 5 yaş sınırına (60 ay) çekilmesi ile birlikte bu yaş grubunun okulöncesi eğitime gidişinde belirgin bir azalma görülmüştür. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranında yaşanan azalma erkek çocuklarda yüzde 10 iken, kız çocuklarında yüzde 12 olarak gerçekleşmiştir. 4+4+4’ün yoğun bir şekilde tartışıldığı günlerde bu düzenlemeden kız çocuklarının daha olumsuz etkileneceği yönündeki tespitimiz, okulöncesi eğitim ve diğer eğitim kademelerinde ortaya çıkan rakamlar üzerinden açık bir şekilde doğrulanmıştır.

2012-2013 yılında 2007 doğumlu 416 bin 191 çocuk, okulöncesi eğitime gitmesi gerekirken, AKP’nin ve MEB’in en temel bilimsel verileri yok sayarak yanlış yönlendirmesi sonucunda ilkokula gitmek zorunda kalmıştır. Bu yaş grubundaki çocukların eğitiminin ilerleyen yıllarında yaşayacakları tüm olumsuzlukların sorumlusu AKP hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı olacaktır.

OKULLAŞMA ORANLARINDA BİR İYİLEŞME SÖZ KONUSU DEĞİLDİR

Okulöncesi eğitimde, 60-71 ay yaş grubundaki çocukların ilkokula yönlendirilmesine ve okullaşma oranlarında yüzde 10-12 oranında bir azalma olmasına karşın, bu yıl yeniden açılan ilkokullardaki okullaşma oranlarında dikkate değer bir artıştan bahsetmek mümkün değildir. 2011-2012 eğitim öğretim yılında ilköğretimde yüzde 98,67 olan okullaşma oranı, bu yıl ilkokul ve ortaokul olarak bölünen temel eğitimde belirgin bir değişime neden olmamıştır.

2012-2013 eğitim öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 98,86 (Erkek: 98,81; Kız: 98,92) iken; ortaokulda bu oran yüzde 93,09 (Erkek: 93,19; Kız: 92,98) gibi düşük sayılabilecek bir seviyede gerçekleşmiştir. Geçen yılın verileri ile kıyasladığımızda 4+4+4 ile 12 yıla çıktığı iddia edilen zorunlu eğitimin ilk 4 yıllık ilkokul bölümünden ikinci dört yıllık ortaokul bölümüne geçerken bile ortalama yüzde 5 oranında bir kayıp yaşandığı, bu oranın kız çocuklarının ortaokula devamında yüzde 6 civarında olduğu anlaşılmaktadır.

Ortaöğretimde 2011-2012 eğitim öğretim yılında yüzde 67,37 olan okullaşma oranı, 2012-2013 eğitim öğretim yılında yüzde 70’e çıkmıştır. Aynı dönemde genel ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 35,14’ten, yüzde 34,47’ye gerilerken, AKP hükümetinin çok önemsediği mesleki ortaöğretimde okullaşma oranı yüzde 32,24’ten, yüzde 35,59’a yükselmiştir. AKP hükümetinin mesleki eğitimi özelleştirmek için başlattığı özel meslek lisesi açanlara öğrenci başına 5 bin TL teşvik uygulaması ile birlikte, mesleki eğitimdeki okullaşma oranlarının kademeli olarak arttırılması ve mesleki eğitimin tamamen piyasa koşullarında ve yine piyasa aktörleri tarafından verilmesi yönünde hazırlıklar yapıldığı bilinmektedir.

İMAM HATİP OKULLARINDAKİ ARTIŞ ORANI YÜZDE 35’TİR

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ortaya çıkardığı en belirgin sonuçlardan birisi, okul dönüşümleri sonrasında ilkokul ortaokul ayrışmasının ardından yeniden açılan imam hatip ortaokulları ve imam hatip liselerinin sayısındaki belirgin artıştır. 2011-2012 eğitim öğretim yılında 537 olan İmam Hatip Lisesi sayısı, bir yıl gibi kısa bir süre içinde de 708’e çıkmıştır. 2012-2013 eğitim öğretim yılında Türkiye’de 730 bağımsız imam hatip ortaokulu bulunuyorken, 369 imam hatip ortaokulu İmam hatip liseleri bünyesinde açılmıştır. MEB verilerine göre Türkiye’de toplam imam hatip ortaokulu sayısı 1.099’dur.

Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 2011-12 eğitim yılı sonunda 537 faal imam hatip lisesinde 9.616 derslikte 268.245 öğrenci öğrenim görmekte ve 15.049 öğretmen görev yapmıştır. 2012-13 eğitim yılında ise okul sayısı 708’e, derslik sayısı ise 13 bine, öğrenci sayısı 380 bine, öğretmen sayısı ise 23 bine çıkmıştır. Bu okulların tamamında tam gün eğitim yapılmaktadır.

Derslik ve öğretmen ihtiyacının ciddi anlamda arttığı, bodrum katların, kömürlüklerin bir sınıfa dönüştürüldüğü ülkemizde, İmam Hatip Okullarına uygulanan ayrıcalıklar ve destekler dikkat çekici olmuştur. Okul dönüşümleri sırasında en donanımlı okullar imam hatip okullarına dönüştürülmüş, bu durum öğrencileri ve velileri resmen isyan ettirmiştir.

Öğretmen, öğrenci ve velilerin ülkenin çeşitli yerlerinde yürüttükleri mücadele ile okullarını geri kazanabilmişlerdir. Ancak dönüşümler bir takım zorlama talepler yaratılarak günümüzde de sürmektedir. Özellikle Büyükşehirlerde okul dönüşümlerinin bu yıl içinde tamamlanacak olması, bu konuda yeni mağduriyetlerin yaşanmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.

ZORUNLU DİN DERSİ VE ZORUNLU SEÇMELİ

 DİN DERSLERİ DAYATMASI ARTMIŞTIR

Yıllardır zorunlu din derslerin kaldırılması için ileri sürülen taleplere ve yüksek yargı kararlarına rağmen, AKP iktidarı zorunlu din derslerine ek olarak 4+4+4 düzenlemesiyle üç farklı din dersinin daha okullarda okutulmasını dayatmıştır. Seçmeli olduğu iddia edilen bu dersler, ülkenin pek çok yerinde zorunlu seçmeli hale getirilmiştir. Bu derslerin seçimi sırasında veliler öğretmen yokluğu gibi nedenlerle Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini seçmeye zorlanmıştır.

Bakanlık sürekli olarak bu derslerin seçmeli olduğunu iddia etse de, özellikle taşrada söz konusu derslerin “zorunlu seçmeli” hale getirildiği görülmüştür. Din dersi üzerinden bugüne kadar yaratılan ayrımcı uygulamaların çok daha fazlası geçtiğimiz eğitim öğretim yılında görülmüştür.

4+4+4 üzerinden yapılan düzenleme ile getirilen seçmeli dersler ile “Bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama değil, aksine seçme hakkı sağlayarak bireylere ilgi, istek ve yeteneklerine uygun bir eğitim alma imkanı tanıdığı” iddia edilmiştir. AİHM ve Danıştay’ın kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasına ısrarla devam edilmesi ve zorunlu din dersi almak istemeyen çocukların bu dersi almaya zorlanması bahsi geçen “seçme hakkı” iddiası ile temelden çelişmiştir. Ayrıca çocukların eğitim-öğretim sürecinin sağlıklı gelişmesinin koşulu ve eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitim konusunda somut bir adım atılmamış olması, “seçme hakkı” kavramının büyük bir demagojiden ibaret olduğunu göstermiştir.

Din dersinin Türkçe, matematik, yabancı dil gibi zorunlu sayılması, laik, demokratik eğitim anlayışıyla ve bilimsel eğitimle açıkça çelişmektedir. Okullarımızda, üstelik devlet aracılığıyla ve zorunlu olarak, yalnızca belli bir din ve belli bir mezhep öğretilmektedir. Bu durum, Türkiye gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok mezhepli toplumlarda, birçok sıkıntının doğmasına yol açmaktadır. Bu sıkıntıların önüne geçebilmek mümkündür. Türkiye’de dinin siyasallaşması ve siyasal çıkarlara alet edilmesinin engellenmesiyle olanaklıdır.

AKP’nin toplumu din üzerinden muhafazakârlaştırma adımları sadece 4+4+4 dayatması ile sınırlı değildir. Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokoller, somut düşünme aşamasında olan ilkokul çocuklara yönelik “umre ziyareti” düzenlenmesi, müftülük yetkililerinin kutlu doğum haftasında okullarda görevlendirilmesi, İmam Hatip Okullarına yönelik pozitif ayrımcı yaklaşımlar, YGS’de din içerikli soruların sorulmaya başlanması, okullarda İslami yazarların ve dini yayınevlerinin kitaplarının öğrencilere ücretsiz dağıtılması vb gibi çok sayıda girişim üzerinden hayata geçirilen uygulamalar, siyasi iktidarın toplumu din istismarı üzerinden dönüştürme adımlarının arttığını göstermiştir. 

Sorunun, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü açısından çözümü açıktır ve dünyanın pek çok ülkesinde de örnekleri uygulanmaktadır. Devlet, din işlerinden bütünüyle elini çekmelidir. Bütün dinlere ve inanmayanlara eşit mesafede durmalıdır. Nüfus kâğıdında din hanesi bulunmamalıdır.  Hiçbir resmi işlemde kimseye dini ve inancı sorulmamalı, bir dine inananlar ibadetlerini istedikleri gibi yapmalı, hiçbir inanca karşı ayrımcı uygulama yapılmamalıdır.

ÖĞRENCİLERİN OKUL DEVAMSIZLIĞI ARTMIŞTIR 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2012-2013 eğitim istatistiklerine göre; 8. sınıftan mezun olan ancak açık lise de dahil olmak üzere, hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt olmayan 49 bin 449 öğrenci bulunmaktadır. Bu durumdaki öğrencilerden 12 bin 172’sini erkek, 37 bin 277’sini kız öğrenciler oluşturmaktadır. 4+4+4 uygulanmadan önce ortaöğretime gitmeyen kız öğrenci sayısı 16 bin 137 iken, bu yıl zorunlu olmasına rağmen ortaöğretime devam etmeyen kız öğrencilerinin sayısının iki kattan fazla artmış olması dikkat çekicidir.

Bu durum sendikamız Eğitim Sen’in, eğitim ve bilim çevrelerinin yenilenen sisteme ilişkin eleştiri ve kaygılarının ne kadar doğru ve haklı olduğunu göstermektedir. 2011-2012’de 8. sınıfı bitirenlerin 653 bin 22’sini erkek, 599 bin 125’ini ise kız öğrenciler oluşturmuştur. Erkek öğrencilerden 595 bin 499’u liseye kaydolurken, kız öğrencilerden 533 bin 58 öğrenci temel ortaöğretime devam etmiştir.

MEB verilerine göre zorunlu olmasına karşın, 57 bin 523 erkek ve 66 bin 67 kız öğrenci olmak üzere, toplam 123 bin 590 öğrenci bu yıl herhangi bir ortaöğretim kurumuna kayıt yaptırmamıştır. Sendikamızın tahminleri gerçek rakamın çok daha fazla olduğu yönündedir.

 

 

Bu haber 701 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...