“Söz konusu olan çocuklarımızsa, ‘yasa’ teferruattır!”

7 Eylül 2012 19:27

Eğitim-Sen, tüm Türkiye’de 4 noktadan (Rize, Batman, Edirne ve İzmir) 15 Eylül’de Ankara’da olacak şekilde 11 Eylül’de başlatacağı yürüyüşle, illerden gelen eğitim emekçileri ile birlikte Ankara’da 4+4+4′e karşı bir miting gerçekleştirecek.

Eğitim-Sen İl Temsilciliği Başkanı M. Rıfat Gürbüz, 4+4+4 eğitim sistemine karşı tepkilerini dile getirmek için yapacakları basın açıklaması ve miting ile ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Eğitim biliminin, ülkemizin ve çocuklarımızın ihtiyaçlarından çok, AKP’nin siyasal ve ideolojik hedefleri doğrultusunda hazırlanan ve yasalaşan 4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesi, okulların açılmasına sayılı günler kala başta okula başlama yaşı olmak üzere, pek çok yönden eleştirilmektedir. 

4+4+4 kademeli eğitim düzenlemesinin yasalaşmış olması, her şeyin bittiği anlamına gelmemektedir. Milyonlarca öğrenci başta olmak üzere, tüm toplumu yakından ilgilendiren böylesine önemli bir konuda AKP hükümetinin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ailelerden, bilim insanlarından, sendikalardan ve toplumun diğer kesimlerinden yükselen eleştirilere ve önerilere gözünü kapaması, bu konuda resmen “üç maymunu” oynaması kabul edilemez bir durumdur.

Yıllar içinde eğitim sisteminde yaşanan ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarıyla birlikte gündeme getirilen 4+4+4 dayatmasına karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yükselen itirazlarımız dikkate alınmak zorundadır. Bizlerin bugün burada ortaya koyduğumuz tutum; herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin ülke çapında yaygınlaşması ve güçlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

4+4+4 dayatması nedeniyle okul kapıları yeni eğitim-öğretim yılında büyük bir kaosa açılacaktır. Eğitimde yaşanacak kaosun tek sorumlusu, eğitim gibi önemli bir alanda dayatmayla değişiklik yapan AKP iktidarıdır. Dolayısıyla yaşanacak kaos ortamından olumsuz etkilenecek toplumun geniş kesimlerinin ve onların örgütlü güçlerinin yaşanacak olumsuzluklara karşı uyanık olması ve ortak talepler etrafında birlikte hareket ederek sürece, AKP’nin ve sözcüsü olduğu kesimlerin değil, halkın, emekçilerin cephesinden müdahale etmesi hem görev, hem de zorunluluktur.

Bizler, eğitimde 4+4+4 dayatmasına karşı topluma karşı duyduğumuz sorumluluk gereği eleştiri ve önerilerimizin dikkate alınmasını, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitimde 4+4+4 dayatmasından vazgeçerek, soruna eğitim bilimi açısından yaklaşması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.

“OKULA BAŞLAMA YAŞINDA ISRAR,

ÇOCUKLARIMIZA YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜKTÜR”

4+4+4 uygulamasıyla 60-71 ay arası çocuklarımızın ilkokula başlamasının gündeme gelmesi, başta eğitim bilimciler olmak üzere, bizlerin ve ailelerin itirazları ile karşılanmıştır. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4’ün tüm topluma yönelik açık bir dayatma olduğunu ispat edercesine, konuya çözüm bulmak yerine, bu yaş grubundaki çocukların ailelerine çocukları için “ilkokula başlamaya uygun değil” raporu almaya yönlendirmiştir.

Gelişim dönemi açısından henüz oyun çağında bulunan 60-71 aylık çocukların, temel eğitim açısından son derece önemli olan okul öncesi eğitim almadan ilkokula gönderilmesinde ısrar edilmesi, çocuklarımıza yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Bu yaş grubundaki çocukların ruhsal, duygusal ve bilişsel gelişimi açısından ciddi sorunlar yaratacak, çocuğun bütün eğitim yaşamı ve sonrasında telafisi mümkün olmayan olumsuzluklar ortaya çıkaracaktır.

5 yaş çocuğu (60-71 aylar arası) zihinsel, fiziksel, sosyal ve psikolojik olarak ilkokula henüz hazır olmadığının altını bir kez daha çiziyoruz. Çocuğun okul eğitimine katılabilmesi için gerekli sosyal, duygusal, bilişsel, dil ve motor becerilerinin gelişimi 6 yaştan (72 ay) önce tamamlamadığı bilimsel bir gerçektir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda geri adım atmaması durumunda yüz binlerce çocuk, ne yazık ki eğitimde 4+4+4 dayatmasının kobayları olmaktan kurtulamayacaklardır.

Öğretmenlerin gelişim düzeyleri birbirinden çok farklı olan bu çocukları aynı müfredatla eğitmeye zorlanması kabul edilemez. Milli Eğitim Bakanlığı, sınıf öğretmenlerinin 60-71 ay yaş grubu çocuklar için pedagojik formasyon almadığı gerçeğini görmezden gelmektedir.

“4+4+4 İLE KALABALIK SINIFLAR BİZİ BEKLİYOR” 

Geçtiğimiz dönemlerde her yıl ortalama 1 milyon 200 bin çocuk birinci sınıfa başlarken, bu yıl otomatik olarak kaydı yapılan öğrenci sayısı toplam 2 milyon 313 bin 888’dir. 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayacak çocukların sayısının iki katına çıkması, sınıf mevcutlarını ortalama 70-80’e çıkaracaktır. Bu durum özellikle okul öncesi çağda olmasına rağmen, MEB’in dayatmacı tutumu nedeniyle ilkokula yeni başlayacak olan öğrenciler ve öğretmenler için eğitim-öğretim sürecinin sağlıklı yürütülmesini büyük ölçüde engelleyecektir.

Henüz oyun çağında olan ve okulla daha yeni tanışacak çocukları, üçer kişilik sıralarda balık istifi sınıflarda tutmak mümkün olmayacaktır. Başta İstanbul olmak üzere, nüfus yoğunluğu yüksek olan bütün yerleşim birimlerinde, ortalama 80 kişilik kalabalık sınıflarda öğrencilere eğitim vermek mümkün değildir.

Öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde olması için en fazla 24 kişilik sınıflar olması gerekirken, çok sayıda öğretmenin kalabalık sınıflarda, uzun süre çoğu öğrencinin adını bile öğrenemeden görev yapmak zorunda kalacak olması, hem çocuklarımıza, hem de öğretmenlerimize karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır. Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl okula kaydı yapılan öğrenciler için gerekli olan derslik açığının kapatılması adına bazı okul müdürlerinin odasını dersliğe dönüştürmekten başka adım atmamıştır.

Eğitimde 4+4+4 düzenlenmesi ile birlikte kalabalık sınıflar ve taşımalı eğitim sorununun daha da büyüyeceği, mevcut okul ve derslik açığı sorunu çözülmeden atılacak her adımın sistemi kaosa sürükleyeceği ortadayken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın duyarsız ve vurdumduymaz tutumunu sürdürmesi kabul edilemez. 

“OKULLARIN ALT YAPISI VE FİZİKİ DONANIMI YETERSİZDİR”

Türkiye’de okulların yıllardır fiziki altyapı sorunları yaşadığı bilinmektedir. Her eğitim-öğretim yılında yaşanan fiziki altyapı ve donanım sorunları eğitimin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesini engellemektedir. Geçtiğimiz yıllarda mevcut haliyle bile son derece yetersiz olan okulların mevcut fiziki yapı ve donanım eksikliklerine rağmen 4+4+4 sistemine geçilmiş olması beraberinde büyük sorunlar getirmiştir. 

Mevcut okulların fiziki altyapıları 4+4+4 için son derece yetersizdir. Özellikle ilkokullar 8-9 yaşındaki çocukların fiziki durumuna uygun olarak yapılmıştır. Birinci sınıflar 5, 6 ve 7 yaş grubu öğrencilerin bir arada okuması için uygun olmadığı bilinmesine rağmen, bunun için gerekli önlemler alınmamıştır. Okullarda 5 ve 6 yaş çocukların boylarına uygun sıra, sandalye, tuvalet ve lavabo bulunmamaktadır. Okulların giriş çıkışları, merdiven basamaklarının yüksekliği, özellikle 60-71 ay aralığındaki çocuklara göre değildir.

Özellikle birinci sınıfta sınıfların kalabalık olacak olması, ayı sırada 3 öğrencinin oturmasına bile yetmeyecek, bir sırada 4-5 öğrencinin oturmak zorunda kalacağı görüntüler ortaya çıkaracaktır. 60-71 aylık çocukların fiziksel gelişimi açısından okul sıralarında oturamayacağı bilinmesine rağmen yanı sıraya 4-5 öğrencinin oturtulmak istenmesi, çocukların eklemleri başta olmak üzere, fiziksel gelişimi üzerinde kalıcı hasarlar bırakma tehlikesini gündeme getirecektir.

2012-2013 eğitim öğretim yılına sayısı günler kala, ilkokulların yarısından fazlasının altyapı ve fiziki donanımları özellikle 1. sınıfa başlayacak çocuklar için uygun değildir. Yüksek sıralar, tuvalet ve lavabolar 72 aydan küçük çocuklar için ciddi kaza tehlikeleri içermektedir. Bütün bu eksikliklere rağmen bakanlığın hiçbir sorun yokmuş gibi davranması, eleştirilerimizi duymazdan gelmesi ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Seçmeli Kuran-ı Kerim ve Hz Muhammed’in Hayatı dersleri fiilen zorunlu olacak, bu dersleri seçmeyen öğrenciler psikolojik baskı altına alınacaktır

Milli Eğitim Bakanlığı her ne kadar bu derslerin seçmeli olduğunu iddia etse de, özellikle taşrada söz konusu derslerin “zorunlu seçmeli” hale gelmesi kaçınılmazdır. Din dersi üzerinden bugüne kadar yaratılan ayrımcı uygulamaların çok daha fazlasının örneklerini önümüzdeki dönemde fazlasıyla görmemiz mümkündür. Eğitim sisteminin çocuk ve gençlerin eğitim ihtiyacından çok “dindar nesil yetiştirmek” amacıyla yapıldığı düşünüldüğünde bu hiç şaşırtıcı bir durum değildir.

Yeni düzenleme ile getirilen seçmeli dersler ile “Bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama değil, aksine seçme hakkı sağlayarak bireylere ilgi, istek ve yeteneklerine uygun bir eğitim alma imkanı tanıdığı” iddia edilmiştir. AİHM ve Danıştay’ın kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasına ısrarla devam edilmesi ve zorunlu din dersi almak istemeyen çocukların bu dersi almaya zorlanması bahsi geçen “seçme hakkı” iddiası ile temelden çelişmektedir. Ayrıca çocukların eğitim-öğretim sürecinin sağlıklı gelişmesinin koşulu ve eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitim konusunda somut bir adım atılmamış olması, “seçme hakkı” kavramının büyük bir demagojiden ibaret olduğunu göstermektedir.

“4+4+4 İLE TEMEL AMAÇ “EĞİTİMLİ”

VE “UCUZ” İŞGÜCÜ YETİŞTİRMEKTİR”

Eğitim sisteminin kademeli ve kesintili hale getirilmesinin emek piyasaları üzerinde sermaye lehine etkilerinin olması planlanmıştır. Dört yıllık birinci kademe sonrasında “mesleğe yönlendirme” adı altında çocukların çıraklık veya staj uygulamaları çerçevesinde doğrudan ve erken çağda işgücü piyasası içine çekilmesi planlanmaktadır.

4+4+4 uygulaması ile çocukların okul ortamlarının dışına çıkarak ucuz ve niteliksiz işgücü kaynağı haline dönüşmelerine zemin hazırlanmıştır. İşletmeler önceden çalışan sayısının ancak yüzde 10’u kadar stajyer öğrenci çalıştırabiliyorken, yasa değişikliğiyle bu sınırlama tamamen kaldırılmış ve çocuk emeği sömürüsünün sınırları genişletilmiştir. Bu durum, bir taraftan çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasına hizmet ederken, diğer yandan da eğitimin niceliksel ve niteliksel gelişimine de olumsuz etkilerde bulunacaktır. 

“EĞİTİMDE YAŞANAN KAOS KARŞISINDA

 SESSİZ VE TEPKİSİZ KALMAYACAĞIZ”

Yıllardır eğitim sisteminde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarına karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yürütülecek birleşik bir mücadelenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz. Herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin güçlenmesi ve yaygınlaşması bugüne kadar yapılan bütün itirazlar, başta Eğitim Sen olmak üzere, bugün burada bulunan kurumlar tarafından yapılan bütün toplantı, panel, eylem ve etkinliklere rağmen Milli Eğitim Bakanlığı yanlışta ısrar etmeyi sürdürmektedir. 

Eğitim Sen, 4+4+4’ün getirdiği olumsuzluklar ile ilgili olarak, Ağustos ayı içinde hazırlamış olduğumuz dosya ile emek ve meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerini ziyaret ederek, tüm ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren 4+4+4 dayatması ve getireceği olumsuzluklar ile ilgili olarak karşılıklı görüş alışverişinde bulunmuş ve bugün burada olan ve olamayan kurumlarla birlikte, 4+4+4’e karşı; ırkçı, gerici ve piyasacı eğitim politikalarına karşı ortak bir mücadele hattı oluşturmayı hedeflemiştir.

“Okulumu geri istiyorum”, “5 yaşındaki çocuğumu okula göndermiyorum”, “Herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim” gibi talepler çerçevesinde basın açıklamaları, imza kampanyaları vb etkinliklerle 4+4+4 dayatmasına karşı tüm ülke çapında bir süredir sürdürdüğümüz çalışmalar, Eylül ayından itibaren daha da büyüyerek ve yaygınlaşarak devam edecektir.

AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi, tüm Türkiye çapında kitlesel ve yaygın eylem ve etkinliklerle göstermeye kararlıyız.

Yukarıda ana hatları ile belirttiğimiz sorunlara karşı, bütün illerde ortak olarak sürdürülen faaliyetlerin yanı sıra, Eğitim Sen öncülüğünde, 11 Eylül’de Türkiye’nin dört bir tarafından başlatılacak olan ve 15 Eylül Cumartesi günü Ankara’da merkezi bir eylem ve basın açıklaması ile sürdürülecek faaliyetlerin ülkenin dört bir yanında yaygınlaşması için var gücümüzle çalışacağımızın bilinmesini istiyoruz.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına karşı velilerimizi ve bütün halkımıza sesleniyor, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine hep birlikte sahip çıkmak için ortak taleplerimiz etrafında birleşmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz”. 

 

Bu haber 757 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...