‘’Üniversitelerle ilgili bir tedirginliğin olduğunu görüyoruz”

10 Eylül 2013 17:55

SDÜ, 216. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. Rektör Prof. Dr. Hasan İbicioğlu’nun dönem başkanlığını aldığı kurulda YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya önemli konulara değindi. Çetinsaya, ‘’Yeni Akademik yılı karşılama heyecanı içerisinde olduğumuz bugünlerde üniversitelerle ilgili bir tedirginliğin söz konusu olduğunu görüyoruz. Mesele bu farklılıkların akademik gelenekler ve demokratik teamüller içerisinde bir arada yaşayabilmesi ve çatışmaya dönüşmemesidir. Açıkçası bu yönüyle Türkiye üniversitelerinin bir yıl öncesiyle kıyaslandığında daha avantajlı bir konumda olduğunu düşünüyorum’’ dedi.

216. Üniversitelerarası Kurul Toplantısı dün SDÜ’nün ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Toplantıya, başta YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya olmak üzere Türkiye’deki üniversitelerin Rektörleri katıldı. SDÜ Rektörü Hasan İbicioğlu, yeni dönemin Başkanı oldu ve görevi Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Halil İbrahim Mutlu’dan devr aldı.

GELECEĞE UMUTLA BAKIYORUZ

Toplantının açış konuşmasını yapan SDÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan İbicioğlu, Isparta’nın ve SDÜ’nün bölge için öneminden bahsetti. İbicioğlu, ‘’Üniversitemiz yakın zaman içinde genç bir yaşa sahip olmasına rağmen 2000’e yakın akademik kadrosuyla, aynı zamanda yaptığı buluşlarla, özellikle barutun kullanımını silah sanayinde sıfıra indirecek elektromanyetik fırlatma sistemi geliştirildi ki, şuanda Savunda Sanayi Müsteşarlığıyla bu konuda birlikte çalışılıyor’’ dedi. Öte yandan sağlık alanında da önemli bir konumda olduklarını bildiren İbicioğlu, ‘’ Hastanemizin sağlık turizmi açısından da önemini artıracağız. Şuanda Avrupa ve Balkanlarla görüşmeler yapıyoruz, yapacağımız konaklama merkezi ile Avrupa’dan ve Dünyadan hastalar getirmeye başlıyoruz. Üniversitemizin mahalli idarelerle olan etkileşimi çok önemli. Şuanda Sayın Belediye Başkanımız ve diğer siyasilerle eşgüdüm içerisinde faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Isparta’nın menfaatleri arasında tek ses veriyoruz. Bu arada değerli bir Valimiz Isparta’ya atandı. Kendisinin projeci kimliğini biliyoruz. SDÜ’de projeci kimliği ile örnek çıkan bir üniversite. Sayın Valimizin de projeci kimliğinin olması, şuana kadar arkamızda durduğunu göstermesi, kentsel boyutta Valimizin liderliğinde yeni ufuklara yelken açacağımızı düşünüyoruz. Yapacaklarımız planlanmış durumda. Geleceğe umutla bakıyoruz’’ diye konuştu.

ÇALIŞMALARIMIZI BELİRLEME

ADINA SDÜ’NÜN ÖNEMİ BÜYÜK OLACAK

Diğer taraftan kendisi adına bu toplantının büyük bir anlam ifade ettiğini belirten Vali Vahdettin Özkan, ‘’Çok kısa zamanda Isparta’yı tanımaya çalışıyorum. Isparta eğitim anlamında üniversitenin potansiyelini öğrendik. O bizim için ayrı bir mutluluk oldu. Çalışmalarımıza yön veren, çalışmalarımızı belirleme noktasında da SDÜ’nün önemi büyük olacak’’ dedi.

REKTÖRÜMÜZÜN 10 ELİNDE 10 MARİFET VAR

SDÜ Rektörü İbicioğlu’nun 10 elinde 10 marifet olduğunu dile getiren Vali Özkan, ‘’Sayın hocamızın 10 parmağında 10 marifet var. Kısa zamanda da olsa bize hem bilimsel hem de geniş yelpazede hizmetleri iyileştirme yönünde il koordinasyonunu gördük.

Pratikte biz mahalli idareler olarak kamu hizmetleri öğretirken bizim şuanda 1. derecede proje stokuna ihtiyacımız var. Vatandaşlarımızın hem bu hizmetlere hem de  uluslararası finansal araçlara erişimi bizim için çok önemli. Bu proje öğretim merkezini zenginleştirecek en önemli aktörün üniversiteler olduğunu biliyoruz.

HOCALARIMIZ KALKINMA AJANSIYLA İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLMALI

Şuanda Isparta’da bölgesel 2 tane kalkınma ajansımız var. Bu ajanslar kaynakları bölgesel ve sektörel olarak çok iyi organize edip kaynak oluşturma noktasında çok önemli aktörler. Bir de bunlar klasik kamu kuruluşları değiller. Bu ajanslarımız projeleri finansal araçlarla buluşturuyor. Kalkınma ajanslarının uzmanları birkaç dile hakimiyeti olan kişiler. Buradaki kalkınma ajanslarımızın üniversitemizle işbirliği çok önemli. Hocalarımızın kalkınma ajanslarıyla işbirliği içinde olması yeni alanların keşfedilmesi ve  bilimsel ile akademik  alanda yoğunlaşmayı da birlikte getiriyor’’ diye konuştu.

CİDDİ BİR GELİŞİM ÇİZGİSİ YAKALADIK

Son olarak YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, yüksek öğretim alanının ciddi bir gelişim çizgisi yakaladığını ifade etti. Üniversitelerin gün geçtikce daha da geliştiğine dikkat çeken Çetinsaya, şunları söyledi: ‘’Bugün 4 milyon 900 bin öğrencisi, 130 bin öğretim elemanı, 175 üniversitesi ve 44 bin uluslararası öğrencisiyle Türkiye Yüksek Öğretim Alanı, ciddi bir gelişim çizgisini yakalamış durumdadır. Üniversitelerimiz gün geçtikçe gelişmekte, daha fazla öğrenciye daha nitelikli öğretim hizmeti sunmakta, yayınlar, makalelerle araştırma birikimimiz gelişmektedir.

ÜNİVERSİTELERLE İLGİLİ BİR TEDİRGİNLİĞİN OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ

Önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyadaki 10 büyük ekonomiden biri olmayı hedefleyen ülkemiz için elbette yükseköğretimimizin geldiği nokta yeterli değildir. 2023 Yüksek Öğretim Strateji Belgesi raporunda vardığımız ön sonuçlarda özellikle 3 konu öne çıkıyor. Gerçekleştirdiğimiz niceliksel büyümeyi, niteliksel büyümeye dönüştürerek, kalite süreçleriyle taçlandırmak, nitelikli öğretim üyesi yetiştirmek ve son olarak da her bakımdan yükseköğretimimizi uluslararalılaştırmak gerekiyor. Yükseköğretim olarak çıtanın daha da yukarı çıkarılması gerektiğinin bilincindeyiz. Üniversitelerimiz ellerindeki imkanlarla çaba sarf etmektedirler. Türkiye’nin 10 yıllık hedefleri çerçevesinde yükseköğretimin bir sistem olarak yeniden yapılandırılması, daha işlevsel, daha fonksiyonel bir sisteme dönüştürülmesi 21. yüzyıl Türkiye’sinin ve dünyasının beklentilerine uygun bir yasal çerçeve zeminine kavuşturulması, bu bağlamda yeniden düzenlenmesi büyük önem arz etmekte ve gündemimizde durmaktadır. Yeni akademik yılı karşılama heyecanı içerisinde olduğumuz bugünlerde toplumun hemen her kesiminde üniversitelerle ilgili bir tedirginliğin söz konusu olduğunu görebiliyor ve işitebiliyoruz. Bütün yöneticiler, öğretim üyeleri ve akademisyenler olarak yapacağımız gayretli çalışmalar, çabalar, kuşatıcı ve müzakere dilini benimseyen diyaloglarla bu endişelerin boşa çıkacağını düşünüyorum. 

ÜNİVERSİTELER FARKLI SESLERİ, FARKLI GÖRÜŞLERİ BARINDIRAN YERLERDİR

Üniversite gençliği Türkiye toplumunun içinden çıkan bir gençliktir. Elbette ülke toplumunun diğer kesimlerinde olduğu gibi içerisinde farklı kimlikleri, farklı sesleri, farklı görüşleri barındırmaktadır. Bu farklı kimlikler, görüşler ve sesler arasında karşılaşmaların, uzlaşmaların ve zaman zaman farklılaşmaların olması doğaldır. Mesele bu farklılıkların akademik gelenekler ve demokratik teamüller içerisinde bir arada yaşayabilmesi ve çatışmaya dönüşmemesidir. Açıkçası bu yönüyle Türkiye üniversitelerinin bir yıl öncesiyle kıyaslandığında daha avantajlı bir konumda olduğunu düşünüyorum.

Hatta içinden geçmekte olduğumuz çözüm süreciyle son bir yılda toplumsal barış adına atılan olumlu adımların üniversite gençliği arasında son derece olumlu karşılandığını en iyi bilenlerden biriyim. Üniversite gençliğini saf, kandırılmaya müsait bir toplum olarak görmek ne sosyolojinin ne de siyaset biliminin geldiği nokta itibariyle kabul edilebilir bir argüman değildir. Üniversite gençliği politik bilinç ve duyarlılık itibariyle toplumun en hareketli kesimi olarak ortaya çıkmış olsa da bu durum üniversite gençliğini fiziksel çatışma ve gerilimlerle özdeşleştirmek anlamına gelmemelidir. Üniversiteler farklı fikir ve görüşlerin karşılaştığı, bir araya geldiği mekanlar olduğu kadar bu farklı fikir ve görüşlerin etkileştiği iç içe geçtiği ve dönüştüğü zeminlerdir.

BUGÜNÜN TÜRKİYE’Sİ BUNLARDAN ETKİLENMEDİ

Hiç kuşkusuz bu endişelerimizin bir kaynağı geçmiş siyasal hafızamızdır. Bu konuda birçok olumsuz hatırayı barındırıyoruz. Türkiye siyasal yaşamında üniversitelerde yaşanan çatışmalar olağanüstü siyasal müdahalelerin, darbe ve muhtıraların hayata geçirilmesinde birer bahane, vesile olarak iş görmüştür. Fakat unutulmamalıdır ki, söz konusu dönemler ekonomi, siyaset, medya ve kültür sahalarının tümünde toplu bir akıl tutulmasının yaşandığı dönemlerdir. Üniversiteler de bu süreçten payını almıştır. Soğuk savaş döneminin çatışma etkilerinden siyaset kadar üniversitelerimiz de bu dönemde etkilenmişlerdir. Ancak ekonomik, siyasal gelişmelerin yaşandığı  bu dönemde bugünün Türkiye’si için bunlar geçerli değildir.

HİÇBİR ÖĞRENCİ DÜNYA GÖRÜŞLERİNDEN DOLAYI AYRIMCILIĞA TUTULAMAZ

Öğrenciler kendi görüş, duruş ve farklılıklarından dolayı öğretim elemanları ve öğrenciler tarafından hor görülmeyeceklerini hissetmelidir. Hiçbir öğrenci dünya görüşlerinden dolayı ayrımcılığa tutulamaz. Haksız bir şekilde değerlendirildiğini düşünen öğrencinin buna itiraz etme hakkı vardır. Hem öğretim elemanları ve öğrenciler hem de üniversiteye davet edilen misafirler ifade özgürlüğüne sahiptir. Herhangi bir kişi kampüse davet edildiğinde, bazı öğretim elamanları yada öğrenciler sırf davetli kişi, kendilerinden farklı düşünüyor diye o davetlinin ifade özgürlüğünü kısıtlayamazlar. İfade özgürlüğü karşıt görüşteki öğrenciler içinde geçerlidir. Öğrenciler ve öğretim elemanları şiddete başvurmaksızın protesto hakkına sahiptirler. Ancak bu hak akademik etkinliklerin işleyişini sekteye uğratamaz. Öğrencilerin öğrenme, öğretim elamanlarının ise öğretme özgürlüğünü kısıtlayan her türlü eylem, işgal ve protesto akademik özgürlüklerin ihlalidir. İfade özgürlüğü de mutlak değildir. Hakaret, iftira, aşağılama, taciz ifadeleri içeren, ayaklanmaya çağıran ve açıkça zarar verme niyetiyle kişi ve grupları hedef gösteren her türlü söylem ifade özgürlüğü ile asla bağdaşamaz. Bu bağlamda ODTÜ'de yaşananlar da asla ve asla kabul edilemez ve hiçbir şekilde müsamaha gösterilemez. Bu manada Denetleme Kuruluna konunun her bakımdan soruşturulması talimatını verdim.

ÜNİVERSİTELERİMİZDE FAALİYETTE BULUNAN VE BULUNMAYA ÇALIŞAN İLLEGAL VE MARJİNAL GRUPLAR, ÖRGÜTLER OLABİLİR

Son dönemde yaşananlar ve önümüzdeki dönem için dile getirilen beklentilerin yeni gerilimlerin üniversitelere sıçraması için seferber etmeye çalışan aktörlerin varlığı bizlerin üniversite hayatımıza ve akademik özgürlüklerimize zarar verici yanlış adımlar atmaya itmemelidir. Üniversite yönetimlerinde yetkili mercilerde yer alan kişilere düşen, üniversitelerde her ne şekilde olursa olsun seferberlik ortamlarının oluşmasına ortam vermemektir. Bizlere düşen, üniversite öğrencilerini eğitim ve öğretim haklarının teminat altına alınmasıdır. Üniversitelerimizde faaliyette bulunan ve bulunmaya çalışan illegal ve marjinal gruplar, örgütler olabilir. Bunların açığa çıkarılması sürecinde gerekli yasal mekanizmaların işletilmesi, geçmişte olduğu gibi bugün de bir gerekliliktir. Ancak bu süreçte üst yöneticiler olarak güvenlik ve özgürlük dengesine azami ölçüde hassasiyet göstermeli ve dikkat etmeliyiz. Eğer bu dengeyi bozarsak, terazi güvenlikleştirme yönünde ağır basarsa her şeyi öncelikle bir güvenlik meselesi olarak görmek üniversitedeki gerilimleri daha da tırmandıracak, farlılıkların çatışmalara dönüşmesi için ortam hazırlayabilecektir diye düşünüyorum. Bana göre üniversite yöneticilerin en büyük sorumluluklarından biri özgürlük ve güvenlik dengesinin hiçbir zaman yitirilmemesini sağlamaktır.’’

Bu haber 851 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...