Afyonkarahisar Faciasından Çıkarılacak Dersler-1

10 Eylül 2012 18:38

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

Op Dr. Levent Başyiğit

 

Afyonkarahisar Faciasından Çıkarılacak Dersler-1                        

 

Afyon’da 25 askerimizin şehadetine yol açan facia, esas problemimizin ne olduğunu bir kere daha gözler önüne serdi.

 

Eski başbakanlardan Refik Saydam, göreve başlamasından hemen sonra carpıcı bir açıklama yapmış ve ülkemizde her şeyin A’dan Z’ye bozuk olduğunu söylemi. Aradan geçen 72 yılda olumlu anlamda çok şeylerin değiştiği muhakkak; buna rağmen nisbeti hayli azalmakla beraber, ne yazık ki bir çok alan için bu hüküm hâla geçerlidir.

 

Kuşkusuz 70 yıl önceki Türkiye değiliz. Nüfusumuz beş misli arttı. İçine kapalı köylü bir toplum olmaktan çıktık, nüfusumuzun üçte ikisi artık şehirlerde yaşıyor. Sanayimiz gelişti, ihracatımız büyük ölçüde arttı. İnsanlarımız dünyaya açılıyor, küresel ekonomik rekabette kendine yer bulabiliyor. Bu gelişmelere paralel olarak, yoksul bir toplum olmaktan çıktık; fert başına millî gelirimiz 100 Dolar civarından bugün 7-8 bin Dolara ulaştı.

 

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen yaşadığımız sıkıntılar, muhatap olduğumuz tehditler çok ciddi sorunlarımızın olduğu anlamına geliyor.Her şeyden önce beş misli artan  nüfusa iyi bir eğitim veremediğimizden kalite ve nitelik eksikliği her alanda kendisini  hissettiriyor. Özendiğimiz gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşmayı içtenlikle istememize rağmen, bunun yolunun ve yönteminin ne olması gerektiğini bir türlü kavrayamadık.

 

Latin harflerini  alıp, okuma yazma oranını yükseltince eğitim meselesinin halledileceğini düşündük. Uygulanan politikalar modernleşme isteği ile gelenek ve kültür dokusu arasındaki gerilimi ortadan kaldırmadığı gibi büsbütün artmasına yol açtı. Halkla okumuşlar arasındaki zıddiyet giderek keskinleşti. Toplumuna ve değerlerine yabancılaşan aydınlarımız görüş ve düşüncelerine bekledikleri desteği bulamayınca, bunun nedenlerini kendilerinde aramak yerine halkı suçlamaya kalkışıyorlar. Kendi zihniyet dünyalarına uygun bir düzen oluşturmak amacıyla meşru olmayan yollara yönelmekte sakınca görmüyorlar. 27 Mayıs darbesiyle başlayan ve bir ara her on yılda tekrarlanan müdahaleler, demokrasinin yerleşmesini doğal olarak engelledi. Millî iradeyi temsil eden, çoğunluğun isteklerini karşılayan, süreklilik gösteren istikrarlı yönetimlerin oluşmaması sonucunda  en kritik dönemleri müsrifçe harcamış olduk.

 

Eğitim sistemimizin önemli ölçüde tıkalı olduğu her vesileyle ortaya çıkıyor. OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırmada Türkiye matematik ve temel bilimlerde sonuncu sırada yer aldı. Bu utanç verici tablonun anlamını düşünmek yerine, görmezlikten gelmeyi tercih ediyoruz.

 

Kimse hayâl kurmasın. Sadece okul ve öğrenci sayısının  artmasına, diplomalıların çoğalmasına öncelik veren, kaliteli ve nitelikli insan ihtiyacımızı dikkate almayan bu eğitim sistemiyle gelişmiş ülkelerin seviyesine asla ulaşamayız. Bilim ve teknolojide ciddi bir varlık göstermedikçe küresel rekabetin etkili aktörlerinden biri olamayız.

 

Toplumsal yapıyı oluşturan sosyal, ekonomik, kültürel ve politik kurumlar, devlet adı verilen kapsamlı yapılanma bileşik kaplar gibidir. Edebiyatta, sanatta, mimaride,tıpta, musikide dünyada sesiniz ne kadar duyulabiliyorsa, teknolojik beceri, yeni buluş, markalaşma, katma değeri yüksek mal üretimi gibi alanlarda da varlığınız bu ölçüde hissedilir. Özetle yeterli  yoğunlukta nitelikli ve kaliteli iyi eğitimli insan unsuruna sahip değilseniz, acımasız bir rekabetin hüküm sürdüğü küresel arenada söz sahibi olamazsınız.Türkiye bir anlanda  gereken alt yapıya ve donanıma sahip olmadan bölgesinde “oyun kurucu” pozisyonuna yönelmeye kalkışmanın sıkıntılarını  yaşıyor.

 

Medeniyet seviyesiyle yüksek ve etkili  organizasyon becerisi arasında doğrudan ilişki vardır. Buna “sebep-sonuç” demek de mümkündür. Türkiye’nin takım sporlarında istenen başarıları elde edememesinin  sebepleri üzerinde  pek fazla  düşünülmez. Oysa bu  durum başlıbaşına kurumsal yapılardaki geleneksel sıkıntıları, eğitim sistemindeki bozukluğu, zihniyet problemini ortaya koyan anlamlı bir göstergedir.Rakamlara bakıldığında şehirleşen bir görüntü veren Türkiye, geleneksel köylü ve göçebe toplum zihniyetinin kalıplarını  bütünüyle kırabilmiş değil.Bunu idrak edip doğru bir kültür ve eğitim politikası uygulayamadığımız sürece çeşitli alanlarda , sportif yarışmalar da dahil  bu sıkıntıları yaşamayı sürdüreceğiz.

 

Oysa yakın geçmişte bu sorunların üzerinde duran, öneriler getiren çok değerli düşünürlerimiz vardı. Meselâ Mümtaz Turhan’ın eğitimde kalitenin, ilim zihniyetinin önemini vurgulayan görüşlerine kimse kulak asmadı. İlgili çevrelerin dikkatini çekmek üzere görüşlerinin özetlendiği “Maarifimizin Ana  Davaları ve Bazı Çözüm Yolları” kitabını okuyup, gereken çözüme yönelmedik.

 

Türkiye’nin içerden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışıldığı, bilinen merkezlerin Şark Projesini değişen şartlara göre yeniden düzenleyip uygulamaya  koymak istedikleri, bazı komşu ülkelerin bu karmaşadan pay kapmak istedikleri bir dönemden geçiyoruz. Bu kritik süreçte asıl  problemin kendi zaaflarımızdan kaynaklandığını görüp bunları  biran önce gidermeye yönelmediğimiz sürece, sıkıntılardan kurtulamayız. Belki  sert bir hüküm  olacak ama, bizim kendimizden daha büyük bir hasmımızın bulunmadığını, sorunların ana damarının içimizde olduğunu söyleyebiliriz.

 

devamı yarın.......

 

Bu haber 720 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...