9. CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL´in III. BAKÜ ULUSLARARASI İNSANİ FORUMU KONUŞMASI

5 Aralık 2013 18:29

(31 Ekim – 1 Kasım 2013)

Bakü – Azerbaycan

 

Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Mihriban Aliyeva

Değerli Konuklar,

Bayanlar ve Baylar,

 

Öncelikle, beni bu saygın foruma davet ettikleri, bu mükemmel organizasyonu düzenledikleri ve misafirperverlikleri için Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev ve meslektaşlarına şükranlarımı ifade etmek isterim.

Böyle seçkin bir topluluğa hitap etme fırsatına sahip olmak benim için ayrı bir memnuniyet kaynağıdır.

Konuşmama başlamadan önce, üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilen sevgili dostum İlham Aliyev'i ve Azerbaycan halkını kutlamak isterim.

İki yıl önce, Birinci Bakü Uluslararası İnsani Forumu'na katılmak üzere buradaydım.

Bugün, bir kez daha bu güzel şehrin her yönüyle olağanüstü gelişimine tanıklık etmekten memnuniyet ve gurur duydum.

Bugün burada bulunan seçkin topluluk, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in başkanlığında Azerbaycan'ın dünya çapında ekonomik, kültürel, bilimsel ve endüstriyel bir cazibe kaynağına dönüşmesindeki başarısının somut ifadesidir.

Ancak, en etkileyici olan husus ise Azerbaycan'ın kalkınmasının insani boyutu ve refahının insanların yaşam standartlarını yükseltmedeki örnek başarısıdır.

Bu nedenle Bakü, bu uluslararası insani foruma ev sahipliği konusunda en uygun şehirdir.

 

Sevgili Dostlarım,

20. yüzyılın son çeyreğinde, önemli olaylar meydana geldi.

Bu olaylar yeni bir dünya düzeni arayışına sebep oldu. 

Bugün dünya hala hızlı bir dönüşümden geçiyor.

Tarihin akışı ivme kazanmış ve bu ivme bizim bölgemizde ve çevresinde en derinden hissedilmektedir.

Siyasi ve ekonomik ağırlık merkezlerinde batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru bir kayışa tanıklık ediyoruz.

Hala şekillenmekte olan yeni küresel, siyasi, ekonomik ve güvenlik manzarası, bize çok sayıda sorunlarla birlikte fırsatlar da sunuyor.

Güvenlik ve istikrar açısından yoksulluk, eşitsizlik, çevresel bozulma, azalan kaynaklar, artan nüfus ve buna bağlı sorunlarla ilgili pek çok sınamayı ele almamız gerekiyor.

Ancak günümüzde, bu zorluklarla yüzleşmek ve bahse konu yeni dünya düzeninin yarattığı fırsatlardan yararlanmak için tarihteki en büyük araç, yetenek ve bilgi birikimine sahibiz.

Esasen, mevcut bazı istatistiksel veriler de bana cesaret vermektedir.

1990 ile 2010 yılları arasındaki yirmi yıl içinde, dünya bir milyar insanı aşırı yoksulluktan kurtarmayı başararak bu oranı yüzde 43'ten yüzde 21'e düşürmüştür.

Çin son üç yılda tek başına aşırı yoksulluk oranını yüzde 84'ten yüzde 10'a düşürerek, 680 milyon vatandaşını aşırı yoksulluk sınırının üzerine çıkarmıştır.

Gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme oranı 1960 ile 2000 yılları arasındaki yüzde 4,3 oranındaki yıllık bir ortalamadan sonra, bunu izleyen 10 yıl içinde bu oranı yüzde 6'ya yükselmiştir.

Rakamlar, yetersiz kaynaklarla birleşen geometrik nüfus artışının kıyamet gününü getireceğini tahmin eden Malthus kaderciliğini aşma kapasitesine sahip olduğumuzu gösteriyor.

Ortaklaşa hareke etme iradesi ve işbirliği yapmadaki kararlılıkla, hızlı nüfus artışını buna uygun kaynaklar yaratarak yönetebileceğimizden eminim.

Henüz uzun ve zorlu bir yolculuğun başındayız.

Ve bu noktada, bugün karşılaştığımız zorlukların herhangi bir milletin tek başına çözebileceğinden daha büyük olduğunu anlamamız gerekir.

Eylül 2000’de ilan edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri iki yıl içinde sona erecek olmakla beraber yoksulluğun ortadan kaldırılması hala uluslararası toplumun en temel ve acil önceliklerinden biri olmaya devam etmektedir.

Dünya arta kalan sorunlarla yüzleşmek ve çözmek için daha fazla siyasi iradeyi bir araya getirecek yeni bir taahhüde ihtiyaç duymaktadır.

Birleşmiş Milletler sadece isimde birleşmiş olmamalıdır. Sözlerimizle ve eylemlerimizle gerçek anlamda birleşmiş olmamız gerekmektedir.

Açacağımız başka bir savaş da yoksulluk ve cehalete karşı olmalıdır.

Bu bağlamda, işbirliğinin kritik önemini ne kadar vurgulasam azdır.

Ulusal, bölgesel ve uluslar arası her düzeyde işbirliği yapılmalıdır.

Sivil toplumu, şirketleri, hükümetleri ve sivil toplum kuruluşlarını birleştiren yaratıcı işbirliği ağları geliştirmeliyiz.

Güçlü bir aidiyet ve sahiplik duygusu oluşturmak için milletler topluluğunun ve toplumların tüm aktörlerinin, tüm kesimlerinin sürece dâhil edilmesi gerekli olacaktır.

Ulusal, bölgesel ve esasen uluslararası bağlamda sahip çıkılmazsa, kalıcı barışı, istikrarı ve refahı gerçekleştirmek mümkün olamaz.

Bu bağlamda, ekonomik bütünleşme de çok önemlidir.

Ekonomik bütünleşme vasıtasıyla sahip çıkma duygusunu güçlendirecek ve barışçı ve kalıcı çözümler için elverişli bir zemin sağlayacak olumlu ve dengeli karşılıklı bağlar oluşturmayı hedeflemeliyiz.

Mal, sermaye ve insanların serbest dolaşımının temin edilmesi başarılı ve faydalı bir ekonomik bütünleşmenin ön koşuludur.

Yoksullukla yaşayan insanların sayısını azaltmayı mümkün kılan son otuz yılın etkili küresel ekonomik büyümesi, serbest ticaretin önündeki engellerin kademeli olarak kaldırılmasına çok şeyler borçludur.

Başlangıçta gelişmekte olan dünyadan çok gelişmiş dünyaya faydası olan küreselleşme, zamanla yükselen piyasaların dünya ekonomisiyle bütünleşmesine yardım etmiş ve bu yolla önceleri daha gelişmiş toplumlarla rekabet veya baş edemeyen ülkeler için refah üretmiştir.

Bununla birlikte ekonomik bütünleşme, güvenliğin olmadığı yerlerde elde edilemez.

Örneğin, çözümsüz kalan Dağlık Karabağ sorunu, bölgenin hala gerçek ekonomik potansiyeline erişimini engellemektedir.

Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü temelinde bu konuya adil ve barışçıl bir çözümün acilen bulunması gerekir.

Ermenistan’ın, Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesi için gerekli adımları atmasının yararlarını anlaması önemlidir.

 

 

Değerli Meslektaşlarım,

Bütünleşmiş ve birbirine bağlılıklar geliştirmiş bir dünyada, yalnızca faydalar değil, sorunlar ve bunların sonuçları da daha hızlı yayılır.

Dünyanın hiçbir yeri, başka yerlerdeki değişikliklere ilgisiz veya kayıtsız kalabilecek kadar uzak değildir.

Tunus'ta yanan bir alev, haftalar, hatta günler içinde tüm bölgeyi sararak tüm Kuzey Afrika ve Orta Doğu'yu değiştirmiştir.

Hala Libya'da, Mısır'da ve en dehşet verici şekliyle Suriye'de Arap Baharı gerçeği ve onun yarattığı etkilerle başa çıkmaya çalışıyoruz.

Başka bir örnek ise korsanlıktır.

Başarısız olmuş veya başarısızlığa düşmekte olan devletlerdeki kargaşa ve çaresizlikle beslenen Aden Körfezi'ndeki korsanlık, dünya ticareti üzerinde kayda değer etkiler göstererek önemli deniz yollarını akamete uğratma potansiyeli göstermiştir.

Bunun gibi, ormanların yok edilmesi, kirlilik, çevresel bozulma ve iklim değişikliğine yerel sorunlar mı diyeceğiz?

Günümüzde hep beraber yaşadığımız küresel köyde, çok az konu yerel boyutludur ve bu sorunlarla baş etmenin birinci ve en öncelikli yolu insan sermayesine yatırım yapmaktan geçmektedir.

 

Bayanlar ve Baylar,

Merkezine insan unsurunu almayan politikalar kalıcı çözümler sunmayı bekleyemez.

Ekonomik büyüme önemli ve gerekli olmakla birlikte, tek başına yeterli değildir.

Makro-ekonomik düzeyde zikredilen rakamlar doğrudan daha iyi okullar, daha iyi yollar ve temiz su, barınma ve sağlık gibi temel olanaklara güvenli erişim anlamına gelmeyebilir.

Hükümetler, büyümeyi kalkınmaya dönüştürecek uygun mekanizmaları devreye sokmak zorundadırlar.

Bunun için, odak noktamıza insani büyüme boyutunu almamız gerekmektedir.

Sorunları teşhis etmek, çözüm üretmek, ilerlemeyi desteklemek ve büyümeyi sürdürmek için, ulusların eğitimli ve farkındalık sahibi nüfuslara ihtiyacı vardır.

Bu bağlamda, Azerbaycan’ın çok uygun bir şekilde "siyah altının insan sermayesine dönüştürülmesi" olarak adlandırılan, milletin doğal kaynaklarını entelektüel potansiyele dönüştürmesi için tasarlanmış örnek ve övgüye değer bir programı mevcuttur.

İnsan sermayesine yatırım yapan ve yüksek düzeyde eğitime sahip toplumlar, nadiren şiddetli ayaklanmalar yaşar ya da fikir ayrılıklarını gidermek için diyalog yolundan saparlar.

Bu toplumlar evrensel değerleri üstün tutar, demokrasi ve insan haklarına saygı duyar ve çatışmalara karşılıklı saygı ve anlayışa dayalı olarak barışçıl çözümler ararlar.

Bu gerçeğin bilincinde olan Türkiye, hem iç politikasının hem de dış ilişkilerinin merkezine insani boyutu yerleştirmiştir.

Bu meyanda, Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın geçen Ocak ayında Ankara'da tüm dünyadaki Türk Büyükelçilerini bir araya getirerek düzenlediği Beşinci Büyükelçiler Konferansı'nın ana teması "İnsani Diplomasi"ydi.

Bu, insandan insana temasları insanı teşvik ederek demokratik ilkeler, insan hakları, temel özgürlükler, iyi yönetişim ve istikrarı zeminden düzeyinden başlayarak gelişmeyi amaçlayan değer merkezli bir yaklaşımdır.

Ancak, zenginlik ve fırsatların dağılımındaki eşitsizlikler nedeniyle sıkıntılar içindeki bir toplumda sağlıklı bir demokrasi inşa edilemez.

Servet dağılımındaki eşitsizlik, huzursuzluk, kriz ve çatışmaların önde gelen sebeplerinden bir tanesidir.

Eşitsizlik, adalete olan inancı zedeler, işbirliğinden caydırır, kutuplaşmaya neden olur ve verimliliği azaltır.

Zenginlik üreterek aşırı yoksulluğu ortadan kaldırmaya yardım eden küreselleşme ve serbest ticaretin faydalarına rağmen, son yirmi yılda zenginler ve fakirler arasında korkutucu derecede büyüyen bir uçurum meydana gelmiştir.

Fırsat ve gelir dağılımındaki bu eşitsizliğin nedenlerini belirlemek ve bunlara karşı azimle mücadele etmek zorundayız.

Bunun için, iyi yönetişimin rehberliğinde yeni bir düzene ihtiyacımız var.

Önümüzdeki on beş yılda, bir milyar insanı daha aşırı yoksulluk sınırının üzerine çıkarmak daha da zor olacak.

Yerel çiftçilerden Afrika pamuğunu satın alıp, sonra bunlara satın alamayacakları bir fiyata üretilecek gömlekleri satmaya çalışmak artık yeterli olamayacak.

Yeni düzenin bir parçası olarak, yaratılan zenginliği daha adil şekilde hep beraber bölüşebilmemiz için, Afrikalılar ile birlikte Afrika'da bu gömleği üretmek için çareler bulmamız gerekiyor.

Son 20 yıl içinde başarılı bir şekilde küreselleştik. Dedikleri gibi,  artık küresel düşünmeli,  fakat yerel ölçekte faaliyet göstermeliyiz.

Sağlık için İnsan Kaynakları programı sayesinde, şimdiye kadar tüm nüfusunu tedavi edecek sadece 633 hekimin mevcut olduğu Ruanda'da geliştirilen yerel çözümler sağlık hizmetlerine erişimi çarpıcı şekilde artırmıştır.

Bu, Afrika'nın çok önemli bir rol oynadığı Türkiye'nin yeni coğrafyalara açılma stratejisinin gerçekten de temel ilkelerinden biridir.

Biz politikalarımızı, yerel gerçeklikleri ve beklentileri dikkate alarak yerel nüfusların ihtiyaçlarına göre biçimlendiriyor ve yerel yetenekleri geliştiriyoruz.

Uzun vadeli ve karşılıklı yarar sağlayan bir işbirliği ve kalkınma duygusu yaratmak için gerekli olan sahiplenme duygusunun yaratılması bakımından bu yaklaşım elzemdir.

 

Değerli Meslektaşlar,

Yaşamı sürdüren doğadır.

Sürdürülebilir kalkınmanın doğanın pahasına sağlanmasını beklemek gerçekçi değildir.

Aşırı yoksulluğu yok etmek konusunda bir başarı hikâyesi olan Çin, bunu zor yollardan öğreniyor.

Kuzeyde şiddetli kuraklıkla mücadele ederlerken, ülkenin güneyindeki akarsular ölmüş ve çürüyen balıklarla tıkanıyor.

Şimdi Çin hükümeti çevresel bozulmanın etkilerini tersine çevirmek için milyarlar harcamak zorunda.

Çevre bakımından sağlam ve sürdürülebilir çözümler bulmalıyız.

Almanya, fazla güneşli havaya sahip olmayan bir ülkede güneş enerjisini kullanarak, yaklaşık 20 nükleer santral üretimine eşit 22 gigavat elektrik enerjisini tek bir günde üretmek yoluyla bunun mümkün olduğunu bize kanıtladı.

Teknoloji yalnızca bizim birbirimizle nasıl etkileşimde bulunduğumuzu değil, doğa ile bağlantımızı da tanımlar.

Çevremizi korur ve muhafaza ederken, zenginliğin eşit dağılımını sağlayacak, cep telefonlarından güneş panellerine sürdürülebilir çözümler geliştirmek için uygun teknolojiler kullanmalıyız.

 

Değerli Dostlarım,

Bugün burada toplanmamızın sebebi, demokrasinin yaygın olarak kabul edilen değerlerine, insan haklarına ve serbest piyasa ekonomisine dayalı yeni bir dünya düzeni aramamızdır.

Tüm ırk ve inançlardan insanların ulusal sınırları artık tanımayan sorunları çözmek için, barış içinde bir arada çalışabilecekleri daha iyi bir dünya vizyonunu paylaşmak için buradayız.

Bağımsızlık ve bağımlılığın birbirini dışlaması gerekmez.

Bağımsızlık ararken, işbirliği yapabilmeli ve bütünleşebilmeliyiz.

Küreselleşen dünyada başarılı olabilmek için, "birlikte çalışmayı, birlikte yaşamayı"  öğrenmeliyiz.

İnsan unsuru her zaman odak noktamız olarak kalmalı. Bu bizim çıkış noktamız, yol gösterici ilkemiz ve hedefimiz olmalıdır.

Ayrıca, ortak ve birikmiş akıl hazinemizi kullanmak için bu yeni bilgi çağının sunduğu araçlardan en iyi şekilde yararlanmanın yollarını bulmamız gerekiyor.

Bununla beraber, insan potansiyelini gerçekleştirmek için doğru ortamı yaratmak konusunda başarısız olursak, tüm çabalarımız boşa gidebilir.

Sadece barış, özgürlük ve istikrar ortamında gelişebiliriz ve bu ortamı sağlayan yalnızca demokratik toplumlardır.

Netice olarak, bugün insan yeteneği ve potansiyelinin merkezi çevresinde demokrasi, işbirliği ve bütünleşmeyi teşvik edecek koşulların yaratılmasına nasıl birlikte katkı sağlayabileceğimizi görüşmek için burada bulunmaktayız.

 

Bayanlar ve baylar,

Evet, önümüzde çok sayıda zorluk var. Ama ben cesaretimi yitirmiş değilim.

Derin bir bilgi havuzunu temsil eden bu alandaki en büyük beyinleri bir araya getiren bu forum, dünyada görüşleri şekillendiren ve kararları alan insanların bu zorlukların bütünüyle farkında olduklarını,  harekete geçmeye istekli, hazır ve buna kabiliyet sahibi olduklarını göstermektedir.

Dolayısıyla, gelecek nesilden ödünç aldığımız bu dünyayı daha müreffeh olacağımız, daha iyi yaşayacağımız bir yer haline getirmek için doğru yolda olduğumuz konusunda iyimserim.

Bir kez daha, bu onurlu çaba içindeki önderliğinden dolayı Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e teşekkür ediyorum.

Dünya İnsani Zirvesi'ne İstanbul’da 2016 yılında ev sahipliği yapacak olan Türkiye, daha iyi eğitilmiş bir insanlığa daha güvenli, daha zengin, daha temiz, daha özgür ve daha yeşil bir dünya bırakmak için her türlü katkıyı sağlamaya devam edecektir.

 

Teşekkürler. 

Bu haber 818 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...