“Toplusözleşme sürecinden tek kazançlı çıkan AKP hükümetidir”

9 Aralık 2013 14:48

2014-2015 yıllarını kapsayan toplusözleşme süreci ile ilgili olarak bir değerlendirme yapan Eğitim-Sen İl Temsilcisi M. Rıfat Gürbüz, “kamu emekçilerinin en temel sorunlarının bile Hükümet ve Memur Sen ortaklığı ile özellikle gündeme getirilmemiş olması düşündürücüdür” dedi.

Gürbüz’ün açıklaması şöyle: “2014-2015 yıllarını kapsayan toplusözleşme süreci, bilindiği gibi hükümet ve Memur Sen arasında kapalı kapılar ardında imzalanan “satış sözleşmesi” sonucunda jet hızıyla tamamlandı. Tartışmalar sadece ücret zammına kilitlenirken, kamu emekçilerinin en temel sorunlarının bile Hükümet ve Memur Sen ortaklığı ile özellikle gündeme getirilmemiş olması düşündürücüdür.

Toplusözleşmenin, emekçilerin ekonomik, sosyal ve demokratik haklarının yanı sıra, çalışma koşulları ile ilgili temel düzenlemelerin belirlendiği bir sistem olmasına rağmen, sadece ücret artışı ile sınırlı görülen bir mekanizma olarak işletilmiştir. Özellikle eğitim emekçilerini angarya çalışmaya ve güvencesizliğe mahkum eden Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi’nde belirtilen esnek çalışma, performans değerlendirme, kariyer basamakları ve rotasyon uygulamasının gündeme bile alınmamış olması dikkat çekicidir. Bu yönüyle bakıldığında toplusözleşme süreci eğitim emekçileri açısından gerçek anlamda kazanımı olmayan bir süreç olmuştur.

Kamu emekçilerinin ücretlerine 2014 yılı için yapılan brüt 175 TL zammın net karşılığı 123 TL’dir. Hükümet ve Memur Sen tarafından “müjde” olarak ifade edilen söz konusu miktarın, oransal olarak ortalama memur maaşında yüzde 6’lık bir artışa denk gelmesi düşündürücüdür. Zam oranları doktor, mühendis gibi bazı kamu emekçilerine ortalama % 3 ile % 6 arasında yansırken, bu rakam geçtiğimiz yıl 6’şar aylık dilimlerle yapılan zammın bile gerisinde kalmıştır.

EĞİTİM EMEKÇİLERİ İÇİN SOMUT BİR KAZANIM SÖZ KONUSU DEĞİLDİR

Kamu emekçilerinin 2014-2015 toplusözleşme sürecinde eğitim ve bilim emekçileri açısından Memur Sen’in iddia ettiği gibi, yeni kazanımlardan bahsetmek mümkün değildir. Memur Sen tarafından eğitim alanında “kazanım” olarak ifade edilenlerin büyük bölümü geçtiğimiz yıl karar altına alınan düzenlemelerdir. Geçen yıl yapılmış bazı düzenlemeler, yeni yapılmış gibi gösterilmiştir. Kazanım olarak gösterilen çoğu maddenin sonunda yer alan “devam edecek” ve “çalışma yapılacak” ifadeleri, bu yıl ekonomik ve sosyal haklar konusundaki gösterilen başarısızlığın üzerinin örtülmek istendiği izlenimini vermektedir.

Kazanım olarak belirtilen kimi düzenlemeler kamuoyunu yanıltma amaçlıdır. Örnek vermek gerekirse, AKP hükümeti iktidara gelmeden önce yüksek lisans yapmış öğretmenler ek derslerini yüzde 25, doktora yapmış öğretmenler yüzde 40 fazla alırken, bu hak AKP hükümeti tarafından gasp edilmiştir. Memur Sen’in yüksek lisans yapmış öğretmenlerin ek derslerini yüzde 5, doktora yapmış öğretmenlerin yüzde 15 fazla alacağı uygulamanın devam edeceğini açıklaması, zaten gasp edilmiş bir hakkın daha gerisinde olan bir artışı kazanım gibi göstermesi kabul edilemez.

ÖĞRETMENLERİN EK ÖDEME MAĞDURİYETİ GİDERİLMEMİŞTİR

Bilindiği gibi, AKP hükümeti tarafından “eşit işe eşit ücret” iddiası ile 666 Sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi ile ilgili Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarmıştır. Bu kararname kamuda yönetici ve üst düzey kamu görevlilerinin ücretlerinde ciddi artışlar yapılırken, başta öğretmenler olmak üzere, akademisyenler, hekim dışı sağlık emekçileri gibi toplam sayısı 1,5 milyonu bulan kamu emekçilerine hiç bir ek ödeme yapılmamıştır.

Öğretmenlerin 666 sayılı KHK ile yaşadıkları büyük mağduriyet ortada dururken, söz konusu mağduriyeti gidermek adına sadece öğretmenlere 2014 yılının Ocak ve Temmuz aylarında ödenecek olan 75+75 TL’nin yaşanan adaletsizliği gidermesi mümkün değildir. Üstelik söz konusu artış sadece öğretmenlere yapılarak, diğer eğitim emekçilerinin ve üniversite çalışanlarının kapsam dışı bırakılması resmen ayrımcı bir uygulamadır ve kabul edilemez.

AKP iktidarı döneminde özellikle 4+4+4 dayatması ile yaşanan okul dönüşümleri ve angarya çalışma uygulamaları nedeniyle eğitim sisteminde yaşanan dönüşümün faturasını en ağır şekilde ödemek zorunda kalan öğretmenlere yapılan bu artış, eğitim emekçilerinin giderek artan öfkesini ve yaşanan olumsuzluklara karşı tepki göstermesini engellemek adına hayata geçirilmiştir. Eğitim alanında çalışan tüm emekçilerin emeğinin değerli olduğu gerçeği göz ardı edilerek yapılan bu ayrımcılık kabul edilemez.

Kamuoyunda bilinçli olarak yaratılmaya çalışan “öğretmenler az çalışıyor, çok maaş alıyor” algısının ne kadar yanlış olduğunu OECD verileri açıkça yalanlamaktadır. OECD ülkeleri içinde öğretmenleri en çok çalışan ülkelerin başında Türkiye’de çalışan eğitim emekçileri gelmektedir. Öğretmenlerin yıllık çalışma saati ortalaması OECD ülkeleri içinde 1671 saat iken, Türkiye’de öğretmenler yılda 1816 saat çalışmaktadır.

Bazı OECD Ülkelerinde Öğretmenlerin

Yıllık Çalışma Saatleri

Ülkeler             Yıllık Çalışma Saatleri

İskoçya                       1365

İspanya                        1425

Portekiz                       1456

Çek Cumhuriyeti          1696

Hollanda                      1659

Danimarka                   1680

İsveç                           1767

Avusturya                    1776

Almanya                      1793

Türkiye                        1816

OECD ortalaması        1671

Kaynak: OECD Bir Bakışta Eğitim 2013 Raporu, sayfa: 401.

Yukarıdaki tabloda da açık bir şekilde görüldüğü gibi Türkiye’de öğretmenler, OECD ortalamasına göre 145 saat daha fazla çalışmakta, buna rağmen Avrupa’daki meslektaşlarına göre son derece düşük maaş almaktadırlar. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda OECD ülkeleri içinde öğretmenlerin yıllık toplam çalışma sürelerinin düzenli olarak arttığı tek ülkenin Türkiye olması dikkat çekicidir. Üstelik OECD’nin bu yıl açıkladığı veriler 2011 yılına aittir ve geçtiğimiz yıl başlayan 4+4+4 düzenlemesi sonrasında öğretmenlerin artan yoğun iş yükünü yansıtmamaktadır.

Eğitim emekçilerinin gerek çalışma, gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aradığı bir ortamda, “çok maaş alıyorlar” gibi tamamen kışkırtıcı söylem ve imalarda bulunulması manidardır. Öğretmenlerin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünmekte ise insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamaktadır. Hizmetli ve memurların durumu, öğretmenlerden daha vahimdir.

Türkiye’de eğitim emekçilerinin üçte ikisi insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmek için ek işler yapmak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye’de sorun öğretmenlerin çok maaş alması değil, hükümet tarafından kamu emekçilerinin hak ettiği maaşların bilinçli olarak ödenmemesi, kamu kaynaklarının sermaye çevrelerinin hizmetine sunulmasıdır. Bu temel çelişki sorgulanmadığı sürece maaş zamlarını sağlıklı bir çerçevede tartışmak mümkün değildir.

TOPLUSÖZLEŞMEDEN TEK KARLI ÇIKAN AKP HÜKÜMETİDİR

Bu yıl yapılan toplusözleşmenin tek kazananı AKP hükümeti olmuştur. 2,5 milyon kamu emekçisinin 1,5 milyonu için brüt 175 liralık zam, net 123 TL olarak maaşlara yansırken, Bu rakamın oransal karşılığı hükümetin ilk teklif ettiği toplam yüzde 6’lık zammın ancak yarısına ulaşmakta, çok sayıda kamu emekçisi için yıllık bazda yüzde 3 ile yüzde 5 arasında değişen oranlarda bir artış anlamına gelmektedir.

Toplusözleşmenin önümüzdeki iki yıl için büyük ölçüde adaletsiz bir ücret atışı ile sınırlı olması, birkaç sosyal hak dışında kamu emekçilerinin acil çözüm bekleyen sorunlarının (iş güvencesi, kadrolu istihdam, ücret adaletsizliği, esnek, kuralsız ve angarya çalışma, performans değerlendirme vb) hiçbirisinin tartışılmaması en çok AKP hükümetinin işine gelmiştir.

2014 yılında taban aylıklara brüt 175 TL, net 123 TL zam yapılmasının toplam maliyeti 7,2 milyar TL’dir. 2014 bütçesi yapılırken, maaş zammı ile ortaya çıkan 7,2 milyar TL’lik maliyetin, vergi oranlarında yapılacak artışlarla finanse edilmesi ihtimalini güçlendirmektedir. Buna ek olarak önümüzdeki dönemde elektrik ve doğalgazda en az yüzde 10 olması beklenen olası artışları da hesaba kattığımızda, kazanım olarak gösterilen 123 TL’lik artışın daha cebimize girmeden, 2013 yılı içinde buharlaşması kaçınılmaz görünmektedir.

Kamu emekçilerinin ek ödemelerin temel ücrete yansıtılması ve vergi dilimi uygulamasının yüzde 15 ile sınırlandırılması taleplerinin tartışma konusu bile yapılmamış olması, maaş zamlarının vergi dilimi uygulaması nedeniyle kuşa döneceğini göstermektedir.  KAMU EMEKÇİLERİNİN REEL GELİR KAYBININ ARTMASI KAÇINILMAZDIR

2014 yılı maaş artışı geçmiş yıllarda olduğu gibi enflasyona endeksli olarak belirlenmediği için önümüzdeki yıl enflasyonun yüzde 6’dan fazla çıkması durumunda kamu emekçileri 2014’te reel anlamda ciddi gelir kaybı ile karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’nin mevcut ekonomik göstergeleri, önümüzdeki birkaç yıl içinde enflasyon ve faiz oranlarında belirgin bir artış olacağını göstermektedir.

2014 yılı için sadece taban aylık katsayısında artış yapılması maaş katsayısına bağlı ödemelerdeki artışları da engellemiştir. Özellikle eğitim emekçilerinin ek ders ücretlerinde, aile ve çocuk yardımı ile doğum ve ölüm yardımı ödemelerinde 2013 yılı rakamları esas alınacaktır. Maaşlardaki brüt artışın sonucunda daha önceden büyük bölümü 8. ayda yüzde 20’lik vergi dilimine giren öğretmenlerin 2014’ten itibaren 7. ayda yüzde 20’lik bir üst vergi dilimine girecek olması ve daha fazla vergi ödemek zorunda bırakılması, müjde olarak sunulan zammın önümüzdeki yıl nasıl “ince” hesaplarla geri alınacağını göstermektedir.

TALEPLERİMİZ GÜNCELLİĞİNİ KORUMAKTADIR

2014-2015 yıllarını kapsayan toplusözleşme ile kamuoyu bir kez daha yanıltılmış ve başta eğitim emekçileri olmak üzere, kamu emekçilerinin acil çözüm bekleyen talepleri bir kez daha göz ardı edilmiştir. Toplusözleşme süreci teknik olarak tamamlanmış olmasına rağmen, eğitim emekçilerinin talepleri güncelliğini korumaktadır. Bunun için;

•          Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 11 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır.

•          Eğitimde esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamalarına son verilmeli, performans değerlendirme ve rotasyon uygulamalarından tamamen vazgeçilmelidir.  

•          Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek, ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir.

•          Ek ders ücretleri günün şartlarına uygun bir şekilde belirlenmelidir.

•          Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim-öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır.

•          Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir.

•          Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplusözleşme düzenin yaratılması sağlanmalıdır”. 

 

 

Bu haber 719 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...