IŞİT OLAYI VE GERÇEKLER-1

18 Haziran 2014 19:16

Op.Dr.Levent Başyiğit

Türkocakları Isparta Şubesi Başkanı

 

IŞİT OLAYI VE GERÇEKLER-1

 

İçeride ve dışarıda Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı ve sorunlu döneminden geçiyoruz. IŞİD Felluce ve Ambar bölgelerinden sonra, Musul’u da alarak Irak’ın orta kesimlerinde geniş bir bölgeye egemen oldu. Artık Ortadoğu’da mevcut dengeleri alt üst edecek yeni bir siyasi aktör devreye girmiş bulunuyor. Bölgenin 1916’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen haritaları fiilen değişiyor. İran, Suudi Arabistan, İsrail gibi bölge ülkeleriyle birlikte, küresel güçler gelişmeleri etkileyerek kendi çıkarlarına doğru yönlendirmek için kıyasıya yarışıyorlar.

 

Musul’da konsolosluğumuza girip, çalışanların rehin alınması, TIR şoförlerimizin tutulması Türkiye’de şok etkisi yarattı. Ancak bu olay aniden ortaya çıkmadı. Türkiye adını üç yıl önce Suriye’de başlayan olaylarla birlikte duyuran örgütün yapısını ve hedeflerini uzun zaman görmemekte direndi. Irak’ta da benzer aymazlık yaşandı. Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Son 48 saatte Irak’ta yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Musul Başkonsolosluğumuzun güvenliği için gerekli önlemler alındı” demesinin üzerinden bir gün geçtikten sonra yaşananlar, olayların ne kadar dışında kaldığımızın, değerlendirme zaafının, basiretsizliğin tipik bir örneğidir. Sayın Bakan ve hükümet yetkilileri rehinelerin kurtarılması için temaslar kurmaya çalışırken, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren çok önemli bir gelişme daha oldu. Irak Merkezi Hükümeti’nin ordusunun dağılıp askerlerinin ortadan kaybolmasından yararlanan peşmergeler Kerkük’e girdiler. Böylelikle uzun zamandır peşinde oldukları, gerçekleştirmeye fırsat bulamadıkları en önemli hedeflerine ulaşmış bulunuyorlar; Kerkük’ü ele geçirdiler. 100’e yakın rehine muhtemelen bir süre sonra bırakılacaklar, ama Kerkük ve çevresi yani 11.asırdan beri Türkmenlerin yurdu olan bölgede Türk varlığını ve hukukunu korumak nasıl mümkün olacak? Bu bölgeden peşmergeleri kim çıkaracak? Burada yaşamakta olan bir milyondan fazla Türkmen kendi kaderleriyle baş başa kalmış durumda. Komşularla sıfır sorunlu ilişkiler retoriği, stratejik derinlik ve Osmanlı hinterlandı hayalleri, Müslüman Kardeşler muhabbetiyle oyalanıp dururken, ortaya çıkan bu tablo dış politikadaki tarihi başarısızlığı gözler önüne seriyor. Kimse tevile kalkışmasın, Türkiye Suriye ve Irak politikalarında derin bir çıkmazla, çaresizlikle karşı karşıyadır. Sonuçları iyi düşünülmeden, imkânlarımız ve kapasitemiz doğru hesaplanmadan atılan adımların arkası getirilmediğinden uluslararası arenada saygınlığımızı büyük ölçüde yitirdik. Askerinin başına çuval geçirilen, hukuken kendi toprağımız olan konsolosluğumuzun basılıp çalışanları rehin alınan, etnik fitne girişimlerinin topraklarımızdan bir bölümü üzerinde paralel devlet oluşturma girişimlerine karşı aciz kalan bir devletin, sarsılan itibarı içe dönük parlak nutuklarla, medya üzerinden organize şekilde yürütülen propaganda ve yönlendirme çabalarıyla telafi edilemiyor. Diyarbakır-Bingöl karayolu başta olmak üzere, Güneydoğu’da birçok yerde yol güvenliğini sağlayamazsanız, en büyük askeri garnizonlarından birinin bayrak direğindeki bayrağın indirilmesini önleyemezseniz meydan nutuklarıyla dışarıda etkili olamazsınız. Kendimizi kandırmayalım, eloğlu her şeyin farkında. Bu yüzden dış politikada karşılaştığımız sorunların hiç biri rastlantı değil. “Kimse Türkiye’nin gücünü denemeye kalkışmasın” mesajlarından muhataplarımız etkilenmiyor.

 

IŞİD’i sıradan bir terör örgütü olarak görmek büyük hata olur. 10 yıl önce El-Kaide’nin Irak kolu olarak ortaya çıkan bu hareket, son yıllarda bölgede yaşanan gelişmelerden yararlanarak yapısını genişletip güçlendirdi. Bünyesinde çeşitli unsurların, birbirinden farklı grupların yer aldığı “çatı örgüt” konumuna geldi. İslâm tarihinin en radikal akımlarından birinin, Selefici-harici anlayışın günümüzdeki temsilcisi oldu. Aslında Suudi kaynaklı Selefici akım İslâm’ı asırlar boyunca eklenildiğine inandığı bidatlardan arındırmak gayesiyle ortaya çıkan tezkiyeci bir karaktere sahipti; siyasetin dışında durmaya özen gösteriliyordu. Ancak Ortadoğu ve Körfez ülkelerindeki despotik devlet yapıları, İran’ın devrimden sonra Şiilik üzerinden emperyal politikalar izlemeye başlamasıyla birlikte mezhep farklılıklarının siyasi kavgalara dönüşmesi, Seleficiliğin hızla siyasallaşmasına yol açtı. Böylece Selefilik Sünni cihatçı hareketlerin zihni zemini haline geldi. Amerika’nın Saddam’ı devirmeye yönelik operasyonu Sünni kesimin Irak’ta devlet hayatından dışlanmasına yol açtı. Çünkü Saddam’ın sosyolojik dayanağı Irak’ın nüfus yapısında azınlıkta olmalarına rağmen Sünnilerdi. Nüfusun %60’ını oluşturan Şiiler idari, askeri ve ekonomik yapılanmanın sürekli dışında tutuluyorlardı. Saddam devrilince tablo tersine döndü. Bu defa Sünniler bütün devlet kademelerinden tasfiye edildiler, sert şekilde cezalandırıldılar. Bu baskılar ve dışlanma doğal olarak tepki gördü. ABD işgali ve Şii yönetimine karşı mücadele etmek maksadıyla El-Kaide paralelinde cihatçı örgütler ortaya çıktı. 3 yıl önce Suriye’de başlayan iç savaş bu örgütlerin çalışma alanını bir anda genişletti. Cihat maksadıyla dünyanın pek çok yerinden insanlar gelip bu örgütlerde yer almaya başladılar. Bu cümleden olarak Çeçen-Dağıstanlı mücahitler asimetrik savaş yöntemlerini iyi bildiklerinden, tecrübeli olduklarından başta IŞİD olmak üzere bu hareketlerin sevk ve idaresini üstlendiler.

 

Değerlendirmenin son bölümü yarın....

 

Bu haber 1585 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...