“21. yüzyılın ruhuna uygun bir yönetim anlayışına ihtiyaç var”

5 Şubat 2021 18:23

İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, teknoloji kanunu görüşmelerinde, teknoloji yarışında Türkiye’nin dünyadaki konumuna dair TBMM Genel Kurulu’nda Meclis kürsüsünden konuştu. Dünya’nın hızla değiştiğini ve evrensel hukuk normlarında buluşulduğunu belirten Cesur, “Türkiye’nin 21. Yüzyılın ruhuna uygun bir yönetim anlayışına ihtiyacı var” dedi.

İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur’un TBMM’de “Teknoloji Yarışında Dünya ve Türkiye” üzerine yaptığı konuşmasının metni:

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri;

Teknolojiyle hızla değişen dünyada, genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

Geçmişte para, kaynak ve askeri güçtü dünyanın kaderini elinde etkileyenler, bugün Birleşik Krallıkta ve ABD’de oylamaların bir algoritma ile nasıl şekillendiğine tanığız. Koskoca devletlerin sistemleri bir bilgisayar yazılımıyla tepetaklak edilebiliyor.

Çin en büyük yatırımlarını dijital alt yapılar alanında gerçekleştirdi ve şirketler, hatta kamu, doğru yazılımlarla her yıl milyarlarca dolar tasarruf ediyor. Dünyada dijital ekonominin değeri 11.5 trilyon dolar. İş kolları, bilişim ve yüksek teknoloji sektörlerine kaydı.

Ekonomik büyümenin tetikleyicisi, Ar-Ge faaliyetleriyle çıkan yeni ürünler ve uygulamalar. Küresel ölçekte, bu boyutta bir pazara girebilen ülkeler ile giremeyen ülkeler arasında ciddi bir ekonomik makas var. Burada teknoloji var işte.

Neden oldu bunlar? Söyleyelim: Sebep küreselleşme!

Uluslararası hukuktan, evrensel hukuka geçildi. Bu yüzyılla beraber; Uluslararası insan hakları hukukunun evrimiyle, bireyin evrensel hukuk güvencelerine kavuşması için, adımlar atılmaya başlandı.

Terör, uyuşturucu ve kaçakçılıkla mücadele; uluslararası iş birliğinin konusu oldu. Yolsuzlukla mücadele, evrensel kurallarla çevrelendi. Çevre ile barışık ve sürdürülebilir kalkınma, uluslararası hukuk kurallarına tabii oldu. Dünya tek pazara giderken, ticaret ve yatırım yapmanın kuralları, evrensel düzenlemelere göre bağlandı. Yani Rekabet ve kalite, küreselleşti.

Şirketlerin menşeinden çok, nerede yatırım yapıp, kime istihdam sağladığı, önem kazandı. Bilgi çağı insanı merkez alan bir kalkınma anlayışı getirdi. İşte tam burada da eğitim ve sağlık ön plana çıktı. İnsan kaynakları bir ülkenin en büyük zenginliği haline geldi.

Uygar olmanın temel şartı ve çağdaşlığın da ölçüsü; demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler ve serbest piyasa ekonomisi ile formülize edildi ve evrenselleşti bu kavramlar. Fakirliği azaltmanın çaresi de, sürdürülebilir ve geniş tabanlı kalkınma olarak netleşti. 21. yüzyıl; "daha çok refah, daha derin barış ve daha büyük istikrar" yüzyılı olarak ilan da edilmişti. Bunlara ulaşmanın yolu da işte Bilgi ve iletişim teknolojisine ulaşmaktan geçiyor.

Bugün "yoksullukla mücadele, hastalıklarla ve cehaletle mücadele", gündemin en önemli maddesi; Eğitim ve sağlık, bu mücadelede başı çekiyor, keza Çevrenin korunması da çok önemli.

Dünyanın hali böyleyken; biz teknolojiyi de, yediğimiz ekmeği, yakında içtiğimiz suyu ve hatta giydiğimiz, yok onu demeyeceğim ama giysinin pamuğunu diyeyim ithal ediyoruz. “İthalci Türkiye” olduk biz.

Bilişim artık siber güvenliğin de ötesinde, yeni bir stratejik sektör. Treni kaçıranlar, trene belki de bir daha hiç binemeyecekler.

Son 19 yılda Ar-Ge’ye yatırım yapmak yerine, betona, müteahhitlere, garantilere gömülen kaynaklarımızla, hele de son 5 senesinde sokulduğumuz siyasi-ekonomik çalkantılı ahvalimizle biz bindiğimiz trenden indik ve yeniden binebilmeyi de kaçırmak üzereyiz.

OECD ülkeleri arasında GSYİH oranında Ar-Ge’ye harcanan kaynak bakımından %1 ile bazı Latin Amerika ülkelerinin ardından sondan 6.yız. OECD ortalaması %2,37. Güney Kore’nin Ar-Ge’ye ayırdığı oran %4,5, İsrail’in %5.

Eurostat verilerinde, Yüksek teknoloji üretiminde istihdam edilen nüfusun toplam istihdam içindeki yerine baktığımızda AB ortalaması %1. Türkiye Avrupa’daki 35 ülke arasında %0,3 ile sonuncu. Yüksek teknoloji hizmet sektörlerinde istihdamda AB ortalaması %3 ve biz 35 ülke arasında %0,8’le sonuncuyuz.

2009’da Polonya, Yunanistan, Bulgaristan’a, İspanya ve İtalya’ya yakın bir resim vardı Türkiye’de. Bugün; 16 milyon öğrencinin %25’i EBA’dan faydalanamıyor, teknolojik altyapımız çürümüş. Teknolojik cihaza ulaşamayan öğrencilerle bu oran yüzde 36. OECD’ye göre okul çalışmalarında bilgisayara ulaşma oranında %69’la 77 ülke içinde 64.’yüz.Isparta’nın Sağır köyü için önerge verdim, hala yok ulaşım ve 58 köyde yok Isparta’da.

2000 yılında pek çok sanayi atılımını gerçekleştirmiş, alt yapı ve enerji konusunda ciddi adımlar atmış, terör sorununu neredeyse sona erdirmiş bir Türkiye vardı. Üniversiteleriyle, genç beyinleriyle bu yeni yüzyılın yeni oyununa girmeye hazır bir Türkiye idi bu. Dünyanın 16. Büyük ekonomisi olmuş, yüzü batının çağdaşlığına dönük bir Türkiye idi.

2001’de de teknoloji bölgelerine yönelik ilk kanuni düzenleme yapıldı. Öncesinde, bilim, teknoloji ve eko sistemin önemli kurumları devreye girmişti, teknolojik gelişmelerin altyapıları da hazırlanmıştı. Bir sıçrama idi ihtiyacı Türkiye’nin. Sıçrama var da şimdi; aşağıya; Battıkça batıyoruz derine..

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’ne sunulan teşvikler ve kolaylıkları destekliyoruz kanunla. Yetmez! Teşvikler ve minnak düzenlemelerle bu makası kapatamazsınız. Ülkemizin daha bütüncül bir stratejiye, 21. Yüzyılın ruhuna uygun bir yönetim anlayışına ihtiyacı var.

İthalcisiniz ya; vizyon ithal edip getirseniz, yine yetmez. Ekonomik istikrar ve yatırım iklimi tesis edilmezse, işe yaramaz bu düzenlemeler!

Bilişim sektöründe yabancı yatırımcı, demokratik kurumları aşınmış, ekonomik istikrarı bozulmuş, vahşi kayırmacılık kol gezen, denetleyici kurumları yoz bir ülkeye yatırım yapmıyor.

Bu alandakilerin yaratıcılıkları ve heyecanları da, bürokratik kırtasiyecilik ve siyasal iklimle kayboluyor ve maalesef gençlerimiz de bu sebeplerle gidecek yer arıyor ülkemizden.

Sorun 1 milyon yazılımcı yetiştirerek çözülemez. Öncelik istihdam alanı yaratmak olmalı. Teknoloji üreten bir ülke olmak.

Gelirken baktım da; Türkiye’de 2 tane Yüksek Teknoloji Enstitüsü var; Sayın Demirel’in Başbakan olarak açtığı; biri Gebze’de, diğeri İzmir’de, 1992’de kurulmuş. Önce bina kiralayarak açıldı - 1994’de Urla’da temelini Cumhurbaşkanı olarak attı.

Formül; İYİ yönetim, huzurlu, mutlu bir Türkiye’de.

*HABER MERKEZİ

 

 

Bu haber 1621 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...