“ATATÜRK´E ŞÜKRAN BORCUMUZ VAR”

8 Aralık 2021 16:50

İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, konuşmacı olarak davet edildiği, İzmir Çiğli Belediyesi tarafından düzenlenen 5 Aralık Kadın Hakları Günü için “Kadının Siyasetteki Yeri” konulu panelinde önemli mesajlar verdi.
İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur'un 5 Aralık Kadın Hakları Günü Panelinde yaptığı konuşma:
“Sayın Belediye Başkanım, Değerli İl Başkanlarım, Belediye Başkanlarım, Kıymetli Konuklar, Sevgili İzmir'li, Çiğili'li kardeşlerim, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Çiğli Belediyesi'nin düzenlediği bu toplantıda sizlere hitap etmekten büyük memnuniyet duyuyorum ve Değerli Belediye Başkanı Sayın Utku Gümrükçü'ye teşekkürlerimi sunuyorum ve buradaki bütün kadın arkadaşlarımın hepsinin Kadın Hakları Günü kutlu olsun diyorum.
Bu panelde benimle birlikte konuşmacı olan çok değerli konuşmacılar İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan Kılıç ile, Efes Selçuk Belediye Başkanı Sayın Filiz Ceritoğlu Sengel ile, İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP Grup Sözcüsü Sayın Nilay Kökkılınç ile olmaktan büyük şeref duyuyorum.
Ve Değerli Başkanımızı yürekten tebrik ediyorum. Çok önemli bir iş yapılıyor, konu çok önemli çünkü.
Çiğli Belediyesi'ni Kadın Hakları Gününde böyle önemli bir toplantıyı tertipledikleri için, bir kadın olarak tebrik ediyorum ve beni de konuşmacı olarak davet ettikleri için teşekkürlerimi sunuyorum.
Konumuz Kadının Siyasetteki Yeri: Aylin Cesur örneği.
Büyük Atatürk'ün önderliğinde, uğrunda nice kanlar dökülerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ulusa dayalıdır.
Ne demekti bu? Ulusu oluşturan bütün bireyler, ulusal devletin yasal olarak eşit yurttaşı kabul edilmiştir. Yani erkek kadar, kadın da hayatın her alanında yer alan ve alması gereken bir öznedir.
Büyük Atatürk, 3 Şubat 1923'te İzmir'deki bir konuşmasında: "Kadınlarımız bundan sonra haremlere kapatılmayacak, gizlenmeyecek, yüzlerini örtmeyeceklerdir. Çünkü bu tüm ülkenin daha çok acılar çekmesine neden olacaktır. Türk kadınları ulusal bağımsızlığımız için savaş boyunca cesaretle dövüşmüşlerdir.
Bugün onlar özgür olmalı, eğitim olanaklarından yararlanmalı, erkeklerimizinkine eşit bir düzeye çıkarılmalıdır." diyerek, belki de dünyada, bir liderin, "erkek egemen bir toplumdan, eşitlik egemen topluma geçiş" konusundaki eşine rastlanmamış kararlılığı göstermiştir.
Ben şahsen pek çok sorunun birey olarak sorumluluklarımızı ve haklarımızın tam bilincinde olmamaktan kaynaklandığına inanıyorum ve Türk olmasından gurur duyduğumu belirtmek istediğim Mükerrem Belkıs Hanım'ın, ülkemizin birçok güncel meselesinde aklıma gelen tüyler ürpertici sözlerini de anımsatmak istiyorum:
"Hakk-ı İnsaniyeleri'nden vazgeçen veyahut 'haklarımızın, ihtiyaçlarımızın bir kısmı verilmiyor' diye hepsini bırakan, hiçbir şey istemeyen hemşirelerimiz varmış! Zararı yok, ben yine vazife-i vataniye-i insaniyemi kemal-i ifa edeceğim. Hiç kimse istemesin. Yalnız başıma ben isteyeceğim. Onu istememek insanlığıma bence bir hıyanettir."
Bu sözler, aslında "birey olma talebinin" çığlıkla ortaya konması olayıdır ve böylesi bir dile getirilişin de hangi toplum olursa olsun yankı bulmaması imkansızdır.
29 Ekim 1923'de Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924'de Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla eğitim laikleştirilerek kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
Cumhuriyetle birlikte kadın, eğitimden ekonomik hayata, sosyal yaşamdan siyaset ve yönetime her alanda aktif bir şekilde var olabilecek bir birey mertebesine getirilmiştir.
Cumhuriyetle Büyük Atatürk, çağdaşlığı hedef alıyor. Ve Cumhuriyeti farklı kılan ve demokratik niteliğini kazandıran da aslında, yeni kadına verdiği yer. Cumhuriyet, kadın-erkek eşitliği fikri üzerine inşa edilmiştir yani ve bütün Cumhuriyet devrimleri de işte bu felsefe ile hayata geçirilmiştir.
Hukuk da, medeni kanun da, eğitim hakkı da, çalışma hakları da, seçme seçilme hakkı da bu felsefe ile yeniden düzenlenmiş.
Çağdaş toplum deyince bu özellikler var işte ve Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet'in vizyonu da budur.
Cumhuriyet bir medeniyet projesiydi esasında.
Kalkınma mı arıyorsunuz? Nüfuslarının tamamından verimli bir şekilde faydalanan toplumlar kalkınabilirdi. Avrupa da bunu erken fark etmişti.
Bugün Avrupa'yı ileriye götürenin nedir baktığımızda, sadece erken sanayi devriminin gerçekleşmesi değildir, kadını hayatın her alanına katmaktaki başarısı da büyük rol oynamıştır.
20. Yüzyılın başında Avrupa'da yaşanırken bu süreçler, Büyük Atatürk ülkemizi o çağdaşlaşma trenine bindirmişti. 17 Şubat 1926'da Türk Medeni Kanunu odur.
5 Aralık 1934'de seçme ve seçilme hakkı verildi.
Eğitim ve çalışma hakkı, seçme ve seçilme hakkı gibi temel hakların Avrupa hukukuna uygun olarak verilmesi de odur.
Bugün ülkemizin başına ne kadar kötü şey gelirse gelsin, ne kadar kötü yönetilirsek yönetilelim, bugün ki zırhımız da koruyucumuz da işte o gün temeli atılan Cumhuriyetimizin güçlü temelidir: İran, Afganistan, Suriye'ye döndürülemediysek hala ve olamayacak olmamızın arkasında o temel vardır.
Bu öyle güçlü bir denklemdir ki; Cumhuriyet, Türk kadınını yetiştirdikçe Türk kadını da Cumhuriyet'i yeşertir, güçlendirir.
Cumhuriyet'in güçlenmesi, kadın öğretmenlerimizle, kadın doktorlarımız ve sağlıkçılarımızla, kadın hukukçularımızla, kadın polislerimizle, kadın mühendislerimizle, özel sektörün çeşitli kademelerinde görev alan kadınlarımızla gerçekleşiyor.
Kadının toplumsal ve ekonomik hayatta yeri yadsınamaz. Ancak kadının kattığı bir başka değer daha var ki o da toplumsal dönüşümü ve ilerlemeyi sağlamasıdır. Bu da kadının siyasete katılımından geçer.
Kadının siyasetteki yerini konuşuyoruz evet ama kadının siyasete katılımını anlamamız lazım önce.
Bugünün dünyası, Cumhuriyet döneminden çok başka.
Bugün, kadın erkek eşitliğinin sağlanması için, sadece haklarda eşitlik sağlanmasının yeterli olmadığı görüldü.
Haklar konusunda eşitlik olmasına karşın, ekonomik ve sosyal hayatta sürekli ayrımcılığa ve şiddete uğrayan kadınların varlığı bu savı da doğruluyor beni.
Kadın cinayetleri, kadın yoksulluğu, kadın okuryazarlığının düşük oluşu, kadınların yeteri kadar temsil edilmemesi, kadınlara eşit ücret verilmemesi, terfilerde ayrımcılığa uğraması gibi eşitsizlikler, hakların kullanımında ciddi sorunlarımız var diyor bize. Bize diyor ama sadece.
Burada bir kartopu etkisi var sanki. Eğitim aşamasını eşit bitirebilen kadın, iş hayatında ayrımcılığa uğrayabiliyor. İş hayatına eşit dahil olabilen kadın, sivil toplum ve siyasette ayrımcılığa uğrayabiliyor.
Ve her biri veya hepsi, kadının güçlü bir birey olmasının önünde engel bugün.
Siyaset bir rekabet alanı ve kadınlar için en büyük rakip, toplumsal baskılarla mücadele etmek zorunda kaldığı için belki de yarışa 3-0 geride başladıkları erkekler oluyor.

Bu sebeple bugün bu panelde bulunan kadın arkadaşlarımla verdiğimiz mücadelenin zorluğu kadar, bugün burada olamayan pek çok kadının burada bugün sizler karşısında olamama sebeplerini iyi anlamak gerekiyor.
Bu sorunların çözümü de yine siyasetten geçiyor. Ancak çözüm kadar, bu sorunların kaynağı da yine bu günkü Türkiye gibi siyaset eliyle de oluşturulabiliyor.
Bugünün siyasetine bakalım, kadınlar sorunların tam içinde.
Yıllar içinde artan kadın cinayetleri ve şiddetten, kadın yoksulluğuna bakınca derinleşen ve kronikleştiren artışlar var tabloda.
İktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden bir gecede çıkması ise, Türkiye'de kadınların konumlarının kötüye gidişi ile, iktidarın fikir setinin birbiri ile uyum içinde olduğunun göstergesi.
İşin üzücü tarafı, iktidarın kadın temsilcilerinin göz yumma hatta destekleme hali. Önemsemiyorlar mı? Menfaatleri için hemcinslerine ve Cumhuriyeti'ne ihanet halinde olduklarını söylemeye utanırım.
İşte bu tablodaki vahim durumdan çıkabilmenin yolu da, Türkiye'de kadınların toplumda hak ettiği koşullara erişebilmesi de, bir zihin değişikliği, bir iktidar değişikliğini en çok da kadınlarımız için zaruri hale getiriyor.
Türkiye'de kadınların sorunları çağdaş bir dünya görüşüne sahip olan bir yönetim anlayışı ile çözülebilir. Ve biz işte böyle bir Türkiye hayal ediyoruz. Böyle bir anlayışa sahip olmak da tek başına yetmez. Mümkün olduğunca çok sayıda kadının siyasette yer almasıyla çözülebilir. Siyaset önemli bir dönüştürücü güç çünkü.
Siyasetin dönüştürücü güç olduğu dört önemli alan var. Bunlar yasama, yürütme ve yönetim, temsil, ama en önemlisi iletişim.
Öncelikle yasama, yani kanun yapım süreçlerinde kadının muhakkak yer alması gerekiyor. Meclis komisyonlarında daha çok kadının bulunması, kanunlar oylanırken mecliste daha çok kadının bulunması gerekiyor.
Çünkü kanunlar üzerine konuşulan konular erkekleri ilgilendirdiği kadar kadınları da ilgilendiriyor. Ancak kadınları, erkekleri ilgilendirdiğinden daha farklı şekillerde ilgilendirebiliyor.
Örneğin iş kanunundaki bir düzenleme, dolaylı olarak bekar kadınların ayrımcılığa uğraması ile sonuçlanabilir. Veya engelli vatandaşlarımız ile alakalı bir düzenleme, bakım işini daha çok kadınlarımız üstlendiği için, dolaylı olarak kadınlarımızı da etkileyebilir.
Ya da bazı kanunlar var ki, doğrudan kadınları ilgilendiriyor. Örneğin kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik 6284 sayılı kanun. Bugün yeteri kadar uygulanmayan bu kanununla alakalı olarak yürütmenin denetlenmesi için araştırma önergelerimizi iktidar reddediyor.
Mecliste daha kalabalık bir kadın mevcudiyeti, iktidarı, tutumunu da değiştirmek mecburiyetinde bırakabilirdi.
TBMM'deki 582 milletvekilinden 107'si kadın, yani %17 bir oran bu.
Ulusal parlamentolardaki kadın oranı konusunda dünyada 125.'yiz.
Yola bizimle benzer zamanlarda çıkan ülkelere bakacak olursak, Fransa'da %47, İspanya'da %44, İtalya'da %37, Birleşik Krallık'ta %33, Almanya'da %30.
Mesela Türkiye'de belediye meclislerindeki kadınların oranı %10.7. AB ortalaması %32.6, Fransa'da %40, İspanya'da %35.6, Birleşik Krallık'ta %34, İtalya'da %30.5, Almanya'da %20.7.
Yürütme ve yönetim konusuna gelecek olursak, buralarda kadınların yerleşmeleri de yine siyasi tercihler sonucunda oluşuyor. Siyasi partiler iktidar olurken, hükümetlerini kuruyor ve kadrolarıyla geliyor. Burada da kadın mevcudiyeti son derece önemli. Çünkü kadının getireceği çok değerli bir bakış açısı var.
Bu bakış hem olayları ele almada zenginlik katıyor. Hem de daha yüksek çözüm üretme kapasitesine sahip bir yönetim ortaya koyuyor.
Türkiye'nin pek çok yetişmiş kadınımız var. Ancak yönetim kademelerine ayrımcılık yüzünden yükselemiyorlar.
Türkiye'de bugün kamuda çalışan, üst düzey yöneticilerin %88,62'si erkek, %11,38'i kadın.
İçişlerinde görev yapan 1672 mülki idare amirinden 63'ü kadın. (%3,76). 6561 Savcıdan 946'sı kadın (%14,41).
Anayasa Mahkemesi'nde 12 üyeden 3'ü kadın (%25)
HSK'da görev yapan 211 hakim ve savcıdan 14'ü kadın (%6,6)
81 Vali'den 2'si kadın.
143 Genel Müdür'den 14'ü; 299 Genel Müdür yardımcısından 34'ü kadın.
33 Başkan'dan 1'i (%3); 124 Başkan yardımcısından 11'i (%8,9), 2522 Daire başkanından 422'si (%16,7) kadın.
830 Kaymakamdan 23'ü (%2,8), 179 Bölge müdüründen 11'i (%6,1), 479 Bölge Müdür yardımcısından 18'i (%3,8) kadın.
81 il milli eğitim müdürünün 3'ü (%2,47) kadın. 825 ilçe milli eğitim müdürünün 12'si (%1,45) kadın.
30.832 okul müdürünün 2.904'ü (%9,5), 1.573 müdür başyardımcısının 159'u (%10), 53.021 müdür yardımcısının ise 13.291'i (%25) kadın. (Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nden).
Hal buyken mesela tarım alanında, mesela sağlık alanında, mesela iş ve çalışma alanında, mesela hukukta, kadınlarımızı ve kız çocuklarımızı kollayan, onları da gözeten ve kadın odaklı şekillenen bir yönetim ortaya konulabilir mi? Mümkün değil.
Temsil konusuna gelecek olursak, kadınların kendilerine has dert ve sorunları var. Mesela erkeklerin sorunları arasında cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa uğramak veya şiddete uğramak korkuyla yaşamak, uğranan haksızlıkların cezasız kalacağı endişesi yer almıyor.
Çözüm mü arıyoruz, önce tespit ve dile getirmek gerekiyor sorunu. Bu sebeple, kadın konusunu sürekli ajandasında tutacak, kamusal tartışmaların odağında, güncel tutacak temsilcilere ihtiyaç var.
Örneğin benim partimin genel başkanı Sayın Meral Akşener, şu anki konumuna gelene kadar uğradığı ve hala daha mücadele etmek zorunda olduğu cinsiyet ayrımcılığı ile bu sorunları hayatlarının her alanında yaşayan kadınlarımızın en iyi temsilcilerinden de biri.
Güçlü demokrasilerin olmazsa olmazı, sorunların samimi bir şekilde kamusal tartışmaya taşınması. Bu sebeple kadın temsili, aslında işlevini yerine getiren güçlü bir demokrasi de demektir.
Son olarak, iletişim konusundan bahsetmek istiyorum. Temsil, oturduğunuz yerden olmuyor. Gerçek bir temsil için iletişim çok önemli. Yani sahaya inmek, vatandaşlarla bire bir konuşmak, güçlü ve sürekli bir iletişim halinde olmak çok önemli.
Kadın siyasetçilerin belki de en büyük işlevi bu. Sahada vatandaşlarla kurulan iletişime bakın, kadınlarımızın, kadın siyasetçilerle kurdukları iletişimin farklı olduğunu göreceksiniz.
Konumuz gereği, eğitimde, iş hayatında, sosyal hayatta, aile hayatında kadınlardan bahsedemedim. Ancak siyasette kadın varlığını arttırmak istiyorsak, kadını bu alanlarda güçlendirmeye başlamak zorundayız.
Daha çocukken kız çocuklarımızı desteklemek zorundayız. Hayaller kurabilmeli kız çocuklarımız.
Siyaset işi hem sosyal hem de ekonomik birikim gerektiriyor günümüzde maalesef.
Bu sebeple genç kızlarımızın işlere erkeklerle eşit koşullarda erişmesini sağlamak, onları yüksek kariyer hedefleri ile tanıştırmak gerekiyor.
İş hayatındaki mobingle mücadele etmek gerekiyor. İş hayatında ya da kendi sosyal çevresinde ilerleyebilen kadınlar, siyasete girecek öz güvene ve sosyal sermayeye erişebilir çünkü.
Bugüne gelirsek; Kriz anlarında en çok yoksullaşan kadın, pandemide en çok yoksullaşan yine kadın oldu ve kadınlar yoksulluğu Ak Parti iktidarında daha da çok yoksullaşarak iyice öğrendi.
Kadınlar çaresizdi, Ak Parti iktidarında daha çaresiz kaldı. Kadınlar yardıma muhtaçtı, şimdi Ak Parti iktidarıyla 20 sene sonra en çok kadınlar yardıma muhtaç.
Yirmi yıl gibi bir süre bu saydıklarımı değiştirmeye yeterdi.
Cumhuriyet'in kadınlara verdiği hakların kullanılabilmesi için, kararlı, kapsamlı ve uzun vadeli hükümet politikaları gerekiyor.
Genel Başkanı cesur bir kadın olan bir partinin kadın milletvekili olarak diyorum ki: Biz değiştireceğiz bu durumu.
Biz birlikte yapacağız bunu ve bugün kadınlarımızın üzerine çökmüş gibi gözüken kara bulutları da dağıtmış olacağız.
Sonrasında da hep beraber, yine kadınlarımızla Cumhuriyeti'mizi yeniden ayağa kaldıracağız. Kadınlarımızla beraber Cumhuriyet, Cumhuriyetle beraber de kadınlarımız güçlenecek.

Bunu kadınlarımızla ve gençlerimizle yapacağız, en çok onlara güveniyoruz.
Yirmi yıl boyunca önümüze konan kaderi iteceğiz elimizin tersiyle ve güçlü Türkiye'ye biz kadınlarımızla ulaşacağız. Bahar dalları açacak yeniden ülkemde baharla beraber.
Kadınlarımızı bu kürsüden kaderini eline almaya davet ediyorum. Silkeleyelim üzerimize düşen, inen kara kaderi artık ve değiştirebileceklerimizi değiştirmek için ihtiyacımız olan tek şey cesaret.
Kendimize güveneceğiz. Demokrasimize güveneceğiz ve sadakatle bağlı kalacağız. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyete sadakatle bağlı kalacağız. Türkiye'nin Birliği'ni milleti ve toprağı ile muhafaza edeceğiz. İnsan haklarından, demokrasiden ve uygar dünyadan kopmayacağız.
Pek çok ülke gibi Türkiye'nin de önemli sorunları bulunmaktadır. Hiçbir zaman sorunlarımızı küçümsemiyoruz. Yorgunluğa, bıkkınlığa, karamsarlığa gerek yoktur. Şevkimiz. Kararlılığımız, kendimize güvenimiz yetecektir. Türkiye, neye sahip olduğunun değerini iyi bilmeli ve sorunlar ne kadar büyük ve ciddi de olsa, devletten, rejimden, kendisinden güvensizliğe düşmeden, sorunlarını demokratik zeminlerde çözmenin yollarını bulmalıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti, önünde uzanan aydınlık yolda, emin adımlarla ilerlemeye devam edecektir.
Büyük
Atatürk'ün
aziz hatırası önünde tüm cumhuriyet kadınları adına ihtiramla eğiliyor, ve diyorum ki kadınlarımıza: Şimdi sandık zamanı ve kadınlarımız için en çok çalışma zamanı.”
HABER MERKEZİ

Bu haber 1466 kez okunmuştur.
  Yükleniyor...